Mitolojide İda, Türk'lere geçtikten sonra ise, Kazdağları adını alan dağların bir bölümü mitolojiyle Sarıkız efsanelerini kapsayan yöredir.

Mitolojide Troya  Kralı'nın oğlu Paris'in çobanlık yaptığı, Afrodit'i aşk ve güzellik tanrıçası seçtiği, Isparta Kralı'nın karısı Helena'yı kaçırması üzerine çıkan Troya savaşlarının yönetildiği, Troya'nın yıkılmasıyla Paris'in öldürüldüğü, Anadolulu şair Homeros'un  İlyada ve Odysseia kitaplarını yazdığı dağ olarak bilinir.

1071 yılında Bizanslılara karşı kazanılan. Büyük Malazgirt zaferiyle Anadolu'nun kapıları Türk'lere açılınca Selçuklu uç komutanı Çaka Bey komutasında Bizans saldırılarını püskürtmek için savaşçı Türkmen boyları, Anadolu'yu Türk'leştirmek için de Yörük boyları dalga dalga Anadolu'ya girmeye başladılar. Edremit'e kadar gelindiğinde İda dağı Hıristiyan keşişlerle dolu bulunuyordu. Yapılan savaşı yine Türk'ler kazanınca etrafa yerleşen Türk'ler dağı çoban yaylası olarak kullanmaya başladılar. İşte bu dönem içinde bir Sarıkız Efsanesi ortaya çıktı. Zaman zaman ortaya çıkan bazı olayların efsaneleşmesiyle de efsaneler İda dağına yayıldı.

Bazı araştırmacı ve yazar aydınlarımız İda ya da Kazdağı'ndan söz edildiğinde Sarıkız efsanesini bir yana bırakarak büyük bir coşku ile Zeus, Herkül, Afrodit, Paris, Hera, Athena ve Helena'dan bahsediyor, ya da yazıp çiziyorlar. Bazıları Sarıkız efsanesinin, Yunan mitolojisinin üzerine İslami bir cilâ sürülerek kopya edildiğini öne sürerler. Masum ve temiz aşkların temsilcisi olan Sarıkız'ın Selmani Farisi’nin eşi, Hz. Ali'nin aşığı- eşi ya da kızı olduğuna inananlar da var.

Sarıkız efsanesi inançlara göre yalnız batıda değil Türkiye'de, Arabistan'da hatta İran’da bile anlatılıyor, Her şeye rağmen Sarıkız efsanesini milli ve manevi değerleriyle birleştirerek yaşatan Türk toplumunun bu inancını ortadan kaldırma olanağının olmadığını görüyoruz. Sarıkız’a ilişkin efsaneleri bir kitapçıkta toplayan rahmetli Alibey Kudar,  çalışmasının önsözünde şu görüşe yer veriyor:

“… Özüne bağlı kalarak çok değişik anlatılan Sarıkız efsanesine karşın bir de Tahtacı Türkmen'lerinin inancına göre anlatılanı vardır. Ben Sarıkız'la ilgili yüzyıllar öncesine dayanan birikimlerime 60 yıllık izlenimlerimi de katarak bu kitapçığı hazırladım. Dağdaki efsanelerin tümüne ve yöresine ‘Cılbak’ denir. Sarıkız'ın babasına Çıplak (fakir) Baba denmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Buna göre:

•Cılbağa gitmek: Efsane yörelerini ziyarete ya da hayır ve adak yapmaya gitmektir.

•Cılbakçı: Cılbak yolcusu.

•Cılbak arabası: Cılbakçıları taşıyan araç.

•Cılbakçılık: Bir inanç, sevgi ve mutluluk tutkusudur.

Yöre dışında bulunanların büyük bir olasılıkla tatillerini 15 Ağustos - 15 Eylül tarihleri arasında kullanmaları bu tutkudan başka bir şey değildir.”

Kuşkusuz ki, yalnız Tahtakuşlar köyü değil, bütünüyle Kazdağlarının yerleşim yerleri özellikle yaz aylarında yazlıkçıların akınına uğramakta. Yılın her mevsiminde turlar bölgeye binlerce turist taşıyor. Bölgenin sosyo-ekonomik yapısı ve kültür değerleri değişiyor.  Alibey Kudar’ın nostalji kokan şirinine bu gözle bakmak gerek:

Dağdan dağa göçerdik

Soğuk sular içerdik

Tahta makas biçerdik

Nerde kaldı o günler?

Keçe çadır evimdi

Bıçkı balta elimdi

Sevgi saygı benimdi

Nerde kaldı o günler?

Dağdan inip köy olduk

Uygar olduk ne olduk

Gitti doğa mahvolduk

Nerde kaldı o günler?

Zaman akıp giderken

Eller kültür toplarken

Tarih deyip saklarken

Nerde kaldı o günler?

Sevgili dostlar, altı gün süren yazılarımızın içeriğini, dağarcığımızdaki bilgi kırıntıları, gözlemlerimiz, kulak kabartılarımız, sözünü ettiğim gibi, yıllardan beri çeşitli gazete ve dergilerde yazdığımız yazılar ve yayın mecrası bulamayan kitap çalışmamız oluşturdu. On yılı aşkın süreden beri uğraşımız boşa çıkmasın diye her ay bir bölümü bu vesile ile naklediyorum. Bu ay yeter. Gelecek ay bir başka konu ve bölüme değiniriz.