Kış geliyor..

Uzun ve anlamlı bir cümledir; iki sözcükten oluşmuş olsa bile. Sıcacık evinizde kurmuşsanız bu cümleyi; pencereden sokağı izlerken, avucunuzda tuttuğunuz çay bardağınız elinizi ısıtırken bu cümlenin anlamı farklıdır. Öncelikle huzur duyarsınız sıcacık evinizde olmaktan. Biraz romantizm demektir bu cümle. Belki buna benzer başka duygular da uyanır içinizde.  Yani evinizin güvenli ortamı içinde bu cümle sevinç, romantizm, güven, huzur, rahatlama duygularını beraberinde getirir.
Ben de yukarda anlatmaya çalıştığım ama başaramadığım hissiyle; aklımda bir sürü çağrışım varken onları kağıda dökememenin sıkıntısıyla yazıyorum. Elbette yazılabilirdi huzurunuzu artıracak, sizleri romantik duygulara sürükleyecek, kış çayları, ıhlamur kokularından söz eden  bir metin. Eğer iki çocuğumuzun çıktıkları operasyonda donarak öldüklerini bilmeseydim. İki genç bedenin altına saklanmaya çalıştıkları kumaş parçasıyla beraber; donup yere yapışmış son görüntülerini görmeseydim.

Hani bu ülke gemilerinin demirlerini gümüşten, direklerini altından, yelkenlerini ipekten yapabiliyordu! Bu ülkeyi koru diye dağlara gönderdiğimiz çocuklarımıza yeterli giysiyi bile veremiyoruz. O çocuklar donarak yan yana ölebiliyor; sizler bizlere karda yaşayan askerlerin tatbikat görüntülerini sanki her birliğimiz öyleymiş gibi göstermeye devam ediyorsunuz. Yalan söylüyorsunuz.  Birkaç renkli görüntüyle aklımızı boyuyorsunuz. Neden bizleri korumak, bu ülkeyi korumak için dağlarda sabahlayan çocuklarımıza yeterli donanımı vermiyorsunuz? Çocuklarımız neden donarak ölüyor? İşte insanoğlu garip hatta en garipleri benim; cevabını bildiği soruları sormaya devam ediyorum durmadan kendime. Yine ben cevaplıyorum sorduğum her soruyu. Yetersiz, beceriksiz, kültürsüz ve bilgisiz bir güruhsunuz; bu yüzden, sizin yüzünüzden ölüyor çocuklarımız.

Bu ülke ''-mış'' gibi kavramlar ülkesi oldu. Bu ülkede aydın olursanız acı çekersiniz, aydın-mış gibi davranmalısınız. Bu ülkede bilim insanı olursanız aç kalırsınız. Bilim insanıy-mış gibi davranacaksınız ya da sizi kendi bilim insanlarının arasına katmaya can atan ülkelere gideceksiniz. Bu ülkede milliyetçi olursanız canınız çok yanar; milliyetçiy-miş gibi takılın yeter. Bu ülkede devrimci olmaya çalışmayın, devrimci-ymiş gibi yapın yeter. Yoksa ömrünüz boyunca huzurunuz olmaz.   Kısacası bu ülkede mutlu yaşamak istiyorsanız hiçbir şey olmaya çalışmayıp; her şey-mişsiniz gibi davranacaksınız.

Her şey -miş gibi davranmayı başarırsanız alıp sizi müdür yaparlar, komutan yaparlar, yönetici yaparlar. Korkmayın beceremem işleri diye. Yapıyor-muş gibi yaparsınız. Hem size ne ölen çocuklardan; onlar sizin çocuklarınız mı? Bizim çocuklarımız. Hani geceleri üç-beş kere kalkıp üşümesinler diye üstlerini örttüğümüz çocuklarımız. Çoraplarını ellerimizle  giydirdiğimiz çocuklarımız. İncinmesinler, üşümesinler diye elimizden geldiğince pamuklara sarıp, sarmaladığımız çocuklarımız.

Derler ki donarak ölmek uykuya dalar gibi olurmuş, tatlı, karşı koyulamayan bir uyku olurmuş bu. Dün geceden bu yana soruyorum kendime; hani uykuya dalarken düşündüğünüz insanlar gözlerinizin önüne gelir ya; acaba o çocuklar en son kimin yüzünü hayal ederek daldılar uykuya? Ya en son cümleleri ne oldu, anne mi, baba mı, canım mı?

Kış geliyor cümlesini ancak kışı rahat geçirebilecek durumda olanlar sesli kurar. Yoklukla beraber aynı evi paylaşanlar asla sesli kurmaz bu cümleyi. Kuramaz. Söylenirse gerçekleşecek kötü bir dilek gibi gelir bu cümle onlara. Asla sese dönüşmez hep gözlerden çıkar bu cümle. Ve dışarı her bakıldığında biraz dua, biraz dilek, çokça tedirginlik vardır aklın içinde.

Şimdi törenler falan olur.  O törenlerde üzülüyor-muş gibi yapan insanlar olur. Var olan ne varsa anlamı azalıyor her an bunu böylece bilin. Bizler azalıyoruz bunu böylece bilin. Altını, gümüşü, ipeği, ibrişimi unutun.

Hem bu yazıyı da okusanız ne olacak? Oku-muş gibi yapın yeter.