23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı...

Kurtuluş Savaşında kazanılan zaferin meyvesini verdiği gün...

Türk milletinin, bağımsızlığını ve millet egemenliğini tüm dünyaya ilan ettiği tarihi gün...

Maalesef çocuklarımıza, gençlerimize 23 Nisan'ın, 19 Mayıs'ın, 30 Ağustos'un, 29 Ekim'in önemini anlatamadık. Hatta tarihimizi hiç öğretemedik.

Ne yazık ki, milli bayramlarımız; yılbaşı ve sevgililer günü kadar bile önemsenmiyor...

Göstermelik çelenk koyma, bir iki protokol ve birkaç konuşma dışında milli bayramları kutlamaz olduk. Yapılan kutlamalar göstermelik olmanın ötesine geçemiyor.

Tarihimizi yeterince öğrenmediğimiz ve öğretemediğimiz için anlatılanlar masal gibi geliyor.

Geçmişi masal gibi gören çocuklar da bugünün kıymetini bilemiyor, anlamıyor. 

Çağımızın en önemli iletişim ve tanıtım aracı medyadır. Milli bayramlarımız medyada da göstermelik iki üç haber dışında yer alamıyor.

Bir sürü film ve dizi çekiliyor, televizyonlarda sinemalarda gösteriliyor.

Kurtuluş Savaşını anlatan doğru dürüst filmimiz yok. Birkaç tarihi dizi var, onların büyük çoğunluğu da tarihi gerçekleri tam yansıtmıyor. Kurtuluş Savaşı ile ilgili ise şu an hiç yok.

Atatürk'ü anlatan doğru dürüst bir film çekemedik.

Bazıları milli egemenliği hazmedemedikleri için olacak Atatürk düşmanlığı ile besleniyor...

Onlara söylenecek sözümüz yok... Aslında diyecek söz çok da, söylemeye değmez...

Ama Atatürk'ü ağzından düşürmeyenler niçin bir Atatürk filmi çekmez...

Veya her fırsatta Kurtuluş Savaşını anlatanlar, niçin bunun senaryosunu yazmaz, filmine öncülük etmez...

Birinci Dünya Savaşı veya Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızdan kaçını biliyoruz, tanıyoruz.

Bir Seyit Onbaşının filmini çektik mi ya da Nene Hatun'un, Sütçü İmam'ın, Antepli Şahin'in...

Sadece adını bildiğimiz, hatta hiç duymadığımız o kadar çok kahramanımız var ki...

Elin oğlu, sanal kahraman yaratıyor, çocuklarımıza kabul ettiriyor. Biz gerçek kahramanlarımızı tanımıyor, bilmiyoruz. 

Her filme destek veren Kültür ve Turizm Bakanlığı niçin bunun öncülüğünü yapmaz? En azından kitaplarını basmak çok mu zor?

Biz gençlerimize tarihimizi anlatmazsak, gençlerimiz tarih bilincinden uzak yetişir. Milli egemenliğin, bağımsızlığın kıymetini bilemez...

Gençler tarihimizi bilmezse 23 Nisan'ı, sevgililer günü veya Noel sanacak...

***
Bir kahraman Fadime Bacı

Kış iyice bastırmıştı. Dağlar, ovalar karlarla örtülmüştü. Dondurucu soğuk ortalığı kasıp, kavuruyordu. Kurtuluş Savaşımız sürüyordu. Herkes, kendine düşen görevi yapmak için çabalıyordu. Genç, yaşlı herkes bu savaşın içindeydi. Yaşlılar mermi yapıyor; kadınlar elbise, çorap dikiyor, cepheye, cephane taşıyorlardı. Onların işi çok ağırdı ama hiçbiri bundan yılmıyordu.

O sabah Fadime Bacı da kağnıyla yola çıkmıştı. Yanına henüz dört yaşındaki torunu Ali'yi de almıştı. Ali'nin anne ve babası, cephede savaşırken şehit olmuştu. Bu yüzden Fadime Bacı, Ali'yi hiç yanından ayırmaz, şehitlerinin yadigârına gözü gibi bakardı.

Fadime Bacı mermileri ve öteki cephaneyi bir an önce cepheye ulaştırmak istiyordu. Soğuğa aldırmıyordu. Yolda cepheye giden askerlerimizle karşılaştı.

Bir ara, Fadime Bacı uzakta bir karartı görür gibi oldu. Duraksadı, gelenleri görmeye çalıştı. Dikkatle bakınca gelenlerin bizim atlılarımız olduğunu anladı. Ona doğru geliyorlardı. Atlılar biraz sonra yanlarına geldi. Atlıların başındaki komutan durup sordu:

- Selam Bacı! Nereye böyle?

- Cepheye komutanım. Cepheye yetişmeye çalışıyoruz.
Komutan bu cevap üzerine duygulanmıştı:

- Elleriniz dert görmesin bacım. Siz olmasanız, biz bu savaşı zor kazanırız.

- Bu da bizim vatan görevimiz. Elbette yapacağız.

Komutan, Fadime Bacı'yı bu soğukta bekletmek istemiyordu ama sormadan da edemedi:

- Bacım soğukla aran nasıl? Baksana her yer kar. Kağnıda ne var? Yiyecek mi?

Fadime Bacı gülümseyerek cevap verdi:

-Soğuk moğuk bizi etkilemez komutanım. Şu cephaneleri bir an önce cepheye götürmek tek amacım.

Komutanın gözü küçük Ali'ye takılır:

- Bacı, bakıyorum yalnız değilsin. Çocuğu neden yanında götürüyorsun?

Fadime Bacı bir anda sertleşerek komutanın sözünü keser;

- Bana bak komutan! Bu çocuk benim torunum. Anası ile babası cephede şehit oldu. Ben onu da yetiştirip cepheye yollayacağım.

Komutan; "Kızma Bacı! Senin iyiliğin için söylüyorum, hem çuvalları neden çocuğun üzerine örtmüyorsun, hasta olacaksınız" deyince Fadime Bacı yine hiç düşünmeden cevabı verdi:

- Bak komutan! Her yer kar. Yağmur da çiseliyor. Çuvalları ve battaniyeleri cephanelerin üzerinden alırsam, hepsi nemlenir, hiçbir işe yaramaz. Millet malına zarar gelsin istemem. Sen, bizi hiç merak etme komutan! Bu ateş içimizde oldukça, hiçbir soğuk bizi yıldıramaz.

****
TEBESSÜM

Kibir olmaz

Bir gün Nasrettin Hoca'ya sorarlar:

- Hocam sen evliya mısın?

- Evet ben evliyayım. İstiyorsanız şu karşıdaki ağacı çağırayım da yanıma gelsin.

- Tamam Hocam, çağır da görelim.

Hoca bir seslenir, iki seslenir, üç seslenir fakat ağaç gelmez. Bunun üzerine Nasrettin Hoca:

- O gelmezse biz gideriz. Evliyada kibir olmaz.

*****
GÜNÜN SÖZÜ

Milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.

Mustafa Kemal Atatürk