Doğanın bize armağan ettiği en leziz ve yararlı yiyeceklerin başında meyveler geliyor. Meyvelerin o kadar çok yararı var ki, saymakla bitmez. Cennet nimeti olarak sunulmuşlar. Her biri hem estetik güzelliğe, hem renkleri, kokuları, tatlarıyla lezzet güzelliğine sahipler. 

“Çarşıdan aldım bir tane  / Eve geldim bin tane”  bu nedir diye sorsam hemen nar diye yanıt vereceksiniz. Sormak istiyorum: “ Osmancık’tan sandık gelir / sandıkçılar yapamaz / İçlerinde boncuk gelir  / Boncukçular dizemez, / Arasında mektup gelir, / Değme kâtip yazamaz”  bu nedir?”  Nar…  “Hanım uyandı, cama dayandı / Cam kırıldı, kana boyandı” bu nedir?  Elbette ki nar.  Rahmetli Ömer Şan’ın Seyfettin Sucu’dan derlediği bir Şanlıurfa türküsünü dinleyeceğiz:

“Bahçede nar ağacı

Sensin başımın tacı”

Bir bilmece daha aklıma geldi: “Fini fini fercan / İçi dolu mercan  / Mercancılar yapamaz / İçi dolu kâğıt  / Kâğıtçılar yapamaz.” 

Bu da nar. .

Nar, tacıyla meyvelerin kralı… Hemen her derde deva… Folklorumuzun halk hekimliğinde, narın bağışıklık sistemini güçlendirdiği pek çok hastalıktan da koruduğu biliniyor. Modern tıpta ise, içerdiği meddeler nedeniyle, kolesterolü, şekeri dengelediği kalp ve damar sağlığımızı koruduğu,, kanser hücrelerinin de gelişmesini engellediği belirtiliyor. Başka nelere yarıyor derseniz. Bir Bitlis türküsünü size anımsatırım:

“Bağa vardım nar için

Gül kopardım yar için”                               

Halk hekimliğimizde vişne, ishali kesmek, ateşi düşürmek, idrar söktürmek için kullanılmakta. Vişne için “Altmış para  / Yetmiş para  / Sapı uzun  / Kendi kara” demişler. Vişne üzerine maniler üretmiş: “Vişneyi dalda koyma, / Beni bu halda koyma, / Geleceksen çabuk gel, / Gözlerim yolda koyma.”

Malatya yöresinin bir türküsü “ Bahçenizde bir taş attım vişneye / Kimseler yârinden ayrı düşmeye” diye başlıyor.

Hazreti Muhammed, cennetteki meyvelerin renklerine ve çeşitliliklerine dikkat çekmiş ve “Bu, Allah'ın sonsuz yaratma gücünün ve sanatının delillerinden biridir,” diye buyurmuş. Cennetteki meyvelerin çeşitliliğine dikkat çekilen bir başka hadisinde, yüklü dalları bükülmüş kiraz ağaçları, üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçlarından söz etmekte.  Kiraz ağacıyla, dalları, meyve çöpleri ve türlü renklerdeki meyvesiyle folklorumuzda yer almış. Çocuklarımız  kulaklarına küpe yaparken, bir birbirine sormuşlar: “Yeşille başladım / Beyazla işledim / Kırmızıyla bitirdim / Cümle âleme yetirdim.” 

Eski İstanbul’da Salepçilerle bozacılar kış başlangıcının, Silivri yoğurdunun çıkması ise kış sonunun habercisiydi. Kiraz satıcıları ise yazı müjdelerdi. Mektup manilerinde “Mektup yazdım yaz idi, / Kalemim kiraz idi; / Daha çok yazacaktım  / Mürekkebim az idi” örneğinde olduğu gibi kirazdan söz edilirdi. Bağlama Mızrap veya Tezenesi, kiraz ağacı kabuğundan yapılırdı.

Elmaya meyvelerin sultanı, derler. Atalarımız : 'Eğer bir ağacınız olacaksa, onun elma ağacı olmasını sağlayın,” demişler. Çünkü bu meyve taşıdığı vitaminlerle, bedenin dengesi için gerekli enzimlerle, potasyum, sodyum, kalsiyum magnezyum, fosfor gibi madenlerle hayat kaynağı.

Elma birçok derde deva olduğu gibi, kalbe de çok iyi geldiği öne sürülüyor. Çünkü elma kandaki kolesterol oranını düşürür. Dalağın kan yapmasını sağlar. Çalışırken devamlı olarak oturanlara, şişmanlara, kanı fazla koyu olanlara elma son derece yararlı…  

Uzmanlar elma yemek için sekiz neden sayıyorlar:

Sabahları hiçbir şey yemeden evvel elma yendiğinde kanı temizler ve toksinleri atmaya yardımcı olur. Isırarak ve kabuğuyla yenirse dişleri temizler, diş etlerini güçlendirir. Uykudan önce yenirse rahatlatır ve kolay uyumayı sağlar. Yeşil, hafif ekşi olanları mide bulantılarını ve yanmayı önler.  Kabuğuyla pişirildiğinde bağırsakları çalıştırır ve yumuşatır. Bal ekleyerek pişirildiğinde enerji verir.  Ortasına biraz marmelat ekleyip fırında pişirildiğinde, özellikle rejim yapanların tatlı yeme arzusunu giderir.

Yarın elma konusuna ve diğer meyvelere devam edeceğim.