Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD'nin "eski asker" ve "istihbaratçı" Dışişleri Bakanı Pompeo bugün bir araya gelerek Menbiç'te neler olacağının pazarlığını yapacak. Türkiye'nin ne istediğini, Çavuşoğlu'nun daha önce yaptığı açıklamalardan biliyoruz. Çavuşoğlu, neye razı olabileceğimizi de o açıklamalarında işaret etmişti. Türkiye, PKK'nın uzantısı PYD'nin Menbiç'ten Fırat'ın doğusuna çekilmesini istiyor. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile sınır bölgesini terörist unsurlardan arındırma yoluna girmiş bir Türkiye'nin, Menbiç'teki PKK varlığına kayıtsız kalmasını istiyor ABD. Onlar, Suriye Demokratik Güçleri adıyla kamufle ettiği PKK'nın öncülüğünde bazı Arap aşiretlerinin de içinde yer aldığı bir "kukla ordu" kurma çabasında. Türkiye ise, geç de olsa tehlikeyi gördü ve ABD ile müttefiklerinin Türkiye'yi aynı safta değil, "yutulacak lokma" yapmaya çalıştığını fark etti. Birçok konuda geç kalmış olsak ve karşımızdaki şer odağı hayli yol almış olsa da, hiç bir şey bitmiş değil. Bu yüzden Çavuşoğlu-Pompeo zirvesinden çıkacak karar çok önemli. 

Muhtemelen Çavuşoğlu, Türkiye'nin diplomatik bir zafer elde ettiğini ima eden bir açıklama yapacak bugün görüşme sonrası. Pompeo bazı sözler vermiş olsa da, bunun olabilirliğini gözönünde tutmak zorundayız. Çünkü, ABD'nin ilk hedefi Türkiye'yi mümkün olabildiğince oyalamak. Seçim öncesinde Türk siyasetçilerine meydanlarda kullanabileceği argümanlar verecekmiş gibi yapıp tansiyonu düşürmek, bu oyalama yöntemlerinden biri.

* * *

Trump seçildikten sonra, kendisinden önceki başkanlardan farklı yollar izliyor. Ama birçok konuda dikiş tutturamadığını, ABD sistemini aşamadığını hepimiz görüyoruz. Trump'un bugüne kadar elde ettiği tek başarı, Ortadoğu ülkelerine yüklü miktarda silah ve uçak satarak ABD ekonomisine can suyu katmak oldu. Siyasi olarak elde ettiği hiç bir başarı yok. Hatta Ortadoğu'daki sürecin nasıl yürüyeceğine dair, Trump'un söz hakkının olmadığını, olayın tamamen Pentagon'un inisiyatifinde yürüdüğünü bir kez daha görmüş olduk. ABD'de, Pentagon sıcak bölgelerle ilgili kararlarını alır ve uygular, siyasetçiler de bunun halkla ilişkiler bölümünü halleder... ABD Başkanları da dünyayı yönettiğini zanneder. Tüm bunlara rağmen "Hayır ben yöneteceğim" diyenlerin akıbetini biliyoruz. Vietnam savaşına karşı çıkan Kennedy'nin akıbeti, CIA-Pentagon dışında bir yol izlemeye çalışan Clinton'un ortalığa dökülen Monica Lewinsky macerası gibi.
Pompeo, böyle bir örgünün içerisinden çıkıp Dışişleri Bakanı koltuğuna oturdu. Eski bir asker ve Pentagon'un yapısını çok iyi biliyor. Soğuk savaş döneminden bu yana da CIA ile içiçe çalışıyor. CIA'nın Afganistan'da organize ettiği El Kaide'nin perde arkasını da bilen biri. 

* * *

Pompeo'nun Dışişleri Bakanlığı'ndan önce bir süre CIA'nın başında oturmuş olması ayrı bir avantaj onun için. Çünkü, özellikle Ortadoğu'da kilit ülkelerle ilgili yüksek güvenlikli dosyalara ulaşma şansı da oldu. Daha doğrusu, bu ülkelerde çok önceden bırakılan "yumurta"lardan çıkan "civcivlerin" bugün ne konumda olduğunu, muhataplarının kimlerle ne tür "karmaşık" ilişkiler içerisinde bulunduğunu ayrıntılarıyla biliyor.
"ABD cihadı" yapan örgütleri de, karşılarındaki grupların içindeki "bizim adamlar"ı da iyi tanıdı. 
ABD'nin, Ortadoğu'da "Siyasal İslamcıların" dışındaki tüm terör örgütlerini partner olarak kabul etmesinden şikayetçi değil Pompeo ve onu buraya kadar tırmandıran ekip. Trump'a rağmen, Ortadoğu'da Obama döneminde başlatılan süreç hızla gelişiyor. Pompeo, Müslüman Kardeşler'i terörist örgütler listesine almak dahil birçok "radikal" adım atma yanlısı. Bu konuda Trump ve Pentagon'la aynı fikirleri taşıyorlar. CIA ise "bizim çocuklar" dediği ekibi, el altından kullanmaya devam edecek. Onların terörist ilan edilmesi, CIA'nın kullanmasına engel değil. Taa ki, Henry Kissinger ekibi "yeter" diyene kadar...

* * *

Pompeo, CIA direktörü olarak İran'a karşı örtülü operasyonu yürütecek ekibin başına Ayetullah Mike'yi getirmişti. Müslüman olduğunu iddia edip, namaz kılarken görüntüler verdiği için "Ayetullah" denilen işkenceci Mike, İran'da bir muhalif ayaklanma dalgası estirerek ilk testini yaptı. Eğer ABD İran'dan "büyük haraç" alamazsa, Ayetullah Mike'nin ekibi ikinci dalgayı oluşturacak. Coğrafi değil ekonomik tavizler vermediği taktirde bu dalgalar ardı ardına devam edecek. Irak'taki Şiilerin İran karşıtı lideri Mukteda Sadr'ın seçimlerden güçlü çıkması da İran'a dönük önemli bir mesaj aslında.

Peki tüm bunların Çavuşoğlu-Pompeo görüşmesiyle alâkası ne?
Suriye topraklarına PKK-PYD için götürülen 5 bin TIR, en düşük tahmine göre 100 bin kişilik bir orduyu donatmaya yetiyor. En az 100 bin... Bu sayıyı 500 bine kadar çıkaran askeri uzmanlar var.

PKK, Menbiç'ten çekilmiş gözükse de, Fırat'ın doğusunda tıpkı Lawrence'nin "Bedevi ordusu" oluşturması gibi bir Kürt ordusu oluşturuluyor. Türkiye, "merkez komitenin" terk ettiği Kandil'e doğru operasyonlar yürütürken, ABD'nin Sincar Dağı'nı zırhlı araçlarla korumaya alması zaten niyetlerini yeterince belli ediyor. Yeni karargâhı Sincar olan PKK'nın Menbiç'ten çekiliyor gözükmesi de, Süleyman Şah Türbesi'nin yeniden oraya taşınacak olması da "görüntüyü düzeltmekten" başka bir işe yaramayacak...

ABD bize, F-35'leri PKK'ya karşı kullandırmayağına göre eninde sonunda Konya'da 5 mühendisin yaptığı "hem tank hem de helikopter oluyor" denilen silahımıza çok iş düşecek.