Bu hafta sonu Temmuz'a başlayacağız. 2 Temmuz 1980 Mehmet Behçet Yazar'ın ölüm yıldönümü. Bilmem Mehmet Behçet Yazar'ı bilen var mı? Bilmiyorlar diye kimseyi eleştirmeye hakkım yok. Ama şiirin gül dikenli yoluna çıkanların, ben şairim diyenlerin, demekle kalmayıp şiir hocalığı yapmaya kalkışanların bu değerleri okumasını gönlüm arzuluyor.  Yanlış anlamayınız yalnızca arzum bu. 

Mehmet Behçet Yazar'dan bir şiiriyle başlayalım. Ancak, şu anlatımın kolaylığı kadar güzelliğine bir bakınız. Sanırsınız Hacı Bayram Veli. Ama değil. Belki, Şeyh Galip gibi "Zannetme ki şöyle böyle bir söz / Gel sen dahi söyle böyle bir söz," diyor sizlere. 

"Birden bire n'oldu / Canlandı bu gönlüm / Âteş ile doldu  / Çok yandı bu gönlüm. // Çok yanmayı bildi / Her şüpheyi sildi / Nâ-dan da değildi / Hep kandı bu gönlüm.  //  Hem kandı bu zevke / Hem cezbeye şevke / Âteş gibi aşka / Katlandı bu gönlüm. // Aşk ateşi hoştu / Bin âfete koştu / Deryâ gibi çoştu / Çalkandı bu gönlüm.  // Canânı uzakta / Göklerde şafakta /  Yalnız olarak da / Var sandı bu gönlüm. // Her lâle yanakta / Her lâ'l dudakta /  Sünbülde ve zanbakta / Saklandı bu gönlüm. // Cânânını andı / Bin âfete kandı / Cânını ne sandı / Aldandı bu gönlüm. /  Cânan ise bir cân / Bir cân ise cânân / Hep birdi bu sultân / Sultandı bu gönlüm .// Duydukça bu vicdan / Yandıkça bu imân / Söyler, yazar insan / İnsandı bu gönlüm."
Mehmet Behçet Yazar 1890 yılında Halep'te doğdu. Babasının İstinaf Mahkemesi başkâtibi olması nedeniyle 1903 yılında Selanik'e geldi.  Selanik İdadisi'nde okurken pek çok edebiyatçı ile tanıştı. Hukuk Fakültesini bitirdi. Ama edebiyat öğretmeni oldu. Çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yaptı. 1929 yılında İstanbul'a döndü. Kabataş ve Haydarpaşa Lisesi'nde çalıştı. Gözlerindeki rahatsızlık nedenişye1952'de emekliye ayrıldı. 2 Temmuz 1980'de Fecr-i Âti'nin son temsilcisi olarak İstanbul'da öldü. 

Fecri Âti'nin son temsilcisi olduğunu belirttim. Fecr-i Ati'nin ne olduğunu da birkaç cümle ile anlatayım: 

Türk edebiyatında kendini kamuoyuna bir bildiri yayımlayarak tanıtan ilk topluluk, 1908'de Fecr-i Âti topluluğu olmuştu. Bildiride,  Ahmet Samim,  Ahmet Haşim,  Emin Bülent,  Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir, Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi, Refik Halit, Sahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melih, Ali Canip, Ali Süha, Faik Ali, Fazıl Ahmet, Mehmet Behçet, Mehmet Rüştü, Köprülüzade Mehmet Fuat, Müfit Ratip, Yakup Kadri  gibi şair ve yazarların imzası vardı. 

Ne diyorlardı: "Dilin, edebiyatın, sanatın gelişmesine hizmet etmek; genç yetenekleri bir araya getirmek; kamuoyunu aydınlatmak; topluluk üyelerinin yapıtlarını bir yayın dizisi halinde yayımlamak; Batı'nın önemli düşünce ve edebiyat yapıtlarını Türkçeye kazandırmak; halkın edebiyat zevki düzeyini yükseltmek; Türk edebiyatının yapıtlarını Batı'ya, Batı'nın ürünlerini de Doğu'ya tanıtmak..." 
Mehmet Behçet Yazar, Fecr-i Âti topluluğunun gerek şiir gerekse düzyazı alanındaki bütün özelliklerini benimsemiş, duyuş, hayal ve ifade tarzlarında ve konulardaki kişisellik bakımından da Fecr-i Âtî estetiğine uymuştu. Şiirlerinin en önemli özelliği samimiyeti ve bundan kaynaklanan lirizmdi. Dile ve şiir tekniğine hâkimdi.  Eserlerinde bir kaçı şunlar:  Erganun, Beyrut Vilayeti, Buhurdan, Kastamonu Âsâr-ı Kadimesi, Genç

Şairlerimiz ve Eserleri, Genç Romancılarımız ve Eserleri, Yumak ...

"Kıyılar Başlığını taşıyan bir şiirini sunmak istiyorum: 
"Yavru bir ceylânın ürkek ürkek, / Bakışından daha süzgün kıyılar... / Akşamın ruhunu candan emerek, / Uzayıp gitmede üzgün kıyılar... // Gizli oklarla vurulmuş denize / Denize bir kanat olmuş kıyılar... / Şimdi bir çizgi iken, dönmüş ize / Erimiş, gözyaşı dolmuş kuyular... / Sonbahar mevsiminin en son izi, / Ruha dolmuş da gül olmuş kıyılar... // Akşamın ruhu olan sevgimizi, / Yâdeden bir gönül olmuş kıyılar... "