Ersoy, teknikte ve bilimde batı medeniyetine mutlak surette ülkemizin yetişmesi gerektiğini belirtir. Bu güzergahta önümüzdeki örnek batıdır. Neler yapmamız gerektiğini konusunu da batı ile Müslümanları kıyaslayarak şöyle ortaya koyar:

“Çünkü medeniyetin bu kısımlarında onlara (batılılara) yetişemezsek yaşamamıza, bize, Allah’ın emaneti olan İslam Dinini yaşatmamıza imkan yoktur.” Mehmet Akif Ersoy bunları söylerken,  Müslümanlara eleştiri getiriyor ve diyor ki:

“Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun;

Onun hesabına birçok hurafe uydurdun.

Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,

Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya.”

Ersoy, Batının son derece planlı programlı hayat tarzına da işaret ederek Müslümanların da öyle davranmasını talep eder. Batının bu niteliğini yine bir vaazında şu şekilde belirtir:

“Yanılıyorsunuz. İş öyle değil. Avrupalılar yalnız bugünü, bugünkü hadiseleri seyretmekle kalmazlar. Onlar yarını, gelecek seneyi, hatta gelecek asrı, hatta birkaç asır sonunu tahmin etmek, hesap etmek isterler...”

Akif, hem bilimde ileri gittikleri hem de eski kültürlerini korudukları için Japonlara hayrandır. Fikret gibi bazı çağdaşlarının aksine O, Batının ilmini ve yararlı şeylerini almamızı, zararlı unsurları ise gümrükten içeri sokmamamızı ister.

“Alınız ilmini garbın alınız san'atını;

Veriniz hem de mesainize son süratini.

Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;

Çünkü milliyeti yok san'atın ilmin; yalnız, ...”

Fatih Kürsüsünde isimli bölümde cehaletin ülkeyi nasıl felaketlere sürüklediğini dile getirmişti.

Felâketin başı, hiç şüphe yok, cehâletimiz;

Bu derde çâre bulunmaz - ne olsa - mektebsiz;

Ne Kürd elifbayı sökmüş, ne Türk okur, ne Arab;

Ne Çerkes'in, ne Lâz'ın var, bakın, elinde kitâb!

Hülâsa milletin efrâdı bilgiden mahrûm.

Unutmayın şunu lâkin : "Zaman : zamân-ı ulûm!"

Verdiği öğütler içinde zaman zaman dünyanın ahvalini, zaman zaman gelişen tekniği ve bilimi esas almıştı.  Cehaletin en büyük felâket olduğunu biliyor ve söylüyordu:

Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır.

Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır.

Eyvah bu zilletlere sensin yine illet,

Ey derd-i cehalet sana düşmekle bu millet,

Bir hâle getirdin ki: Ne din kaldı, ne nâmûs,

Ey sine-i İslâm’a çöken kapkara kâbûs.

Ey hasm-ı hakiki seni öldürmeli evvel

Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el.

Ey millet uyan ! Cehline kurban gidiyorsun.

“İslâm’ı da batsın” diye tutmuş yediyorsun.

Allah’tan utan. Bâri bırak dini elinden.

Gir leş gibi topraklara kendin gireceksen.

Lâkin ne demek bizleri Allah ile iskât ?

Allah’tan utanmak da olur ilm ile... Heyhat!

Âkif’e göre, kitap okumak, başka ülkeler görmek, diğer milletlerin kültürlerini öğrenmeye çalışmak, çok büyük bir kazançtır. O, hem batı toplumunu hem de doğu toplumunu bu gözle okumaya çalışırdı.

Akif, okur- yazar oranının artmasını, gençlere çağdaş bilimlerin öğretilmesinin gerektiğini, eğitimin tüketime değil üretime dönük olması gerektiğini, halkın fen bilimlerinden yararlanamadığını anlatır.

Atom 1919 yılında parçalandı. İnsanlık atom bombasından 1945 yılında haberdar oldu. Akif’i softalıkla, gericilikle suçlayanlar biliyorlar mı? O,  atom enerjisinin büyüklüğüne ve önemine çok önceden işaret etmiş, uyuyanları uyandırmaya çalışmıştı:

 “... Yarının ilmi nedir, halbuki ? Gayet müdhiş :

‘Maddenin kudret-i zerriyesi’ uğraştığı iş.

O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek,

Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek

O'na yükseldi mi, artık, değişir rûy-u zemin;

Çünkü bir damla kömürden edecekler te' min,

Öyle milyonla değil, nâ-mütenâhi kudret!..."

Mehmet Akif Ersoy’u ilerici olmamakla suçlayanlar, “O'nun istediği, özlediği bilim ve teknik düzeyini yakalayabildik mi?” sorusunu kendilerine sormalıdır.