Korona salgınında tüm mücadele vatandaşın sırtına bindi.

Maskesiz dolaşanlara ceza kesiliyor, fiziki mesafeyi ihlal edenler de cezadan nasibini alıyor.

Vatandaşların gerekli tedbirleri aldığı söylenebilir mi; tabii ki hayır…

Asıl tedbir alması ve vatandaşa örnek olması gerekenlerin yaptıkları ise akla ziyan...

Okullar 31 Ağustos’ta açılacaktı, 21 Eylül’e ertelendi, 31 Ağustos’ta ise uzaktan eğitim verilecek. Yani televizyondan ve internetten ders anlatılacak.

Ama öğretmenler seminer için 24 Ağustos’ta okula çağrıldı. Öğretmenler bir haftadır okula gidiyor, uzaktan eğitim verileceği dönemde de okula gidecek.

Tehlike varsa ki kesinlikle var, niçin öğretmenleri çağırdınız? Öğrencilere uzaktan eğitim vereceksiniz de uzaktan eğitimi anlatacak olan öğretmenlere semineri uzaktan veremediniz mi? Öğretmenlere basit bir semineri uzaktan veremiyorsanız, milyonlarca öğrenciye nasıl uzaktan eğitim vereceksiniz?

Öğretmenlerle virüs bulaşmıyor da sadece öğrencilerle mi bulaşıyor, yoksa öğretmenlerin başına ne gelirse gelsin diye mi düşünülüyor!

Bu garabet sadece eğitimde yok, sporda daha da beteri yapılıyor…

Salgının en yoğun olduğu dönemde lig maçları oynandı. Şampiyon ve ligden düşenler belli oldu.

O da ne! Birkaç gün sonra ligden düşme kaldırıldı.

Ligden düşme niçin kaldırıldı? Haklı bir gerekçesi var mı?

Kulüpler birliği istedi, kaldırdık deniliyor. Kulüpler birliğinin her istediği olacaksa federasyon ne iş yapıyor?

Maç oynanırken kural değiştirilmez deniliyor, kalkmışsınız maç bittikten sonra kuralları sil baştan değiştirmişsiniz…

Böyle bir çarpıklık olabilir mi?

Salgınla ne alakası var derseniz…

Ligden düşme kaldırıldığı için 18 takımla oynanan süper lig, bu yıl 21 takımla oynanacak. Lig 34 haftada bitiyordu, şimdi 42 haftada bitecek. 8 hafta fazla maç oynanacak.

Arada Türkiye Kupası, Avrupa Kupaları ve milli maçlar da oynanacak…

Hafta arası bile lig maçları var. Hatta neredeyse bazı haftalar 3 maç oynanacak gibi...

Salgın döneminde maçları azaltmak gerekirken bu kadar artırmanın ne gereği var, kime ne faydası olacak?

Birilerini korumak ve kollamak uğruna adaleti yerle bir ettiniz, insan ve toplum sağlığını da hiç düşünmediniz.

Şimdi maçların Ekim ayı itibariyle seyircili oynanacağı söyleniyor.

İnsanlara evde kalın çağrısı yapıyorsunuz, okulları açmakta kararsızsınız, maçları seyircili oynatacaksınız…

Salgınla gerçekten çok ciddi mücadele ediyoruz!

*****

Hırsızların şehri!

Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini alarak komşularının evlerini soymaya giderlermiş. Gün doğarken geri döndüklerinde kendi evlerini de soyulmuş olarak bulurlarmış. Herkes birbirinden çaldığı için, kasabada kimse kaybetmezmiş.

Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş. Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş.

Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış; “Çalmadan yaşamak senin tercihin olabilir, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış.

Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiçbir şeyi kalmamış ve memleketini terk etmek zorunda kalmış.

Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar. Kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak hâlâ serbestmiş!

Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da şehri terk edip gitmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş yitirmeye başlamışlar.

Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için şehri ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler. Evine gittiklerinde kapıda yazılı bir kâğıt görmüşler. Kâğıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir.”

*****       

TEBESSÜM

Sersem

Evin hanımı yeni işe aldığı hizmetçiye sordu:

- Adın ne kızım?

- Döndü, efendim.

- Hoşuma gitmedi. Ben sana Hale diyeceğim.

- Peki hanımefendi. Ben size ne diyeyim?

- Sersem!

Hizmetçi kıpkırmızı oldu ve usulca şöyle dedi:

- Asla söylemeye cesaret edemem efendim.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Önce Hakkı öğren, sonra kimin haklı olduğunu öğrenirsin.

Hz. Ali (RA)