Her yıl olduğu gibi yılbaşı için yine kavga kıyamet kopuyor...
Bir yandan yılbaşını keyfince kutlayanlar, diğer yandan haram olduğunu söyleyenler...
Hatta yılbaşı kutlayanların kâfir olduğunu iddia edecek kadar ileri gidenler var.
Çoğu zaman neye niçin karşı çıktığımızı düşünmüyoruz.
Önder veya şeyh kabul ettikleri kişilerin söylediklerine kayıtsız şartsız itaat ediyorlar... Haşa haşa Allah'ın ayetinden bile kutsal sayacak noktaya varanlar var...
İçi boş sloganlarla insanları suçluyor, hüküm kuruyoruz.
Şair Necip Fazıl Kısakürek, yıllar önce çok güzel bir sözle bu durumu özetlemişti; "Siz güneşi ceketinizin astarında kaybetmiş marka Müslümanlarsınız."
Maalesef marka Müslümanlığı yaşıyoruz...
Bazı insanların marka takıntısı olur... Ben şu markadan başka giymem, arabam illa şu marka olsun gibi...
Takıntısı sadece markayadır, şekli, görüntüsü çok da önemli değildir...
Başkaları bir model tasarlıyor... Tasarlanan modelin ne olduğuna bakmadan, çoğu zaman modeli görmeden peşinen kabul ediyor. 
Eğer o marka ise kesinlikle iyidir, başka marka ise kullanılmaz saplantısı oluştu.
Günümüzde de kimi insanlarda marka takıntısı gibi Müslümanlık takıntısı var.
Bir nevi Necip Fazıl'ın yıllar önce ifade ettiği gibi marka Müslümanlık.
Önder gördükleri veya bir şekilde itaat ettikleri kişiler bir şey söylüyor, kayıtsız şartsız ona itaat ediliyor. Marka tutkunlarının, markanın çıkardığı modelleri tartışmadıkları ve eleştirmedikleri gibi marka Müslümanları da eleştirmez, düşünmez, araştırmaz...
Mesela yılbaşı kutlayanlar kâfir demişse, yüzde yüz itaat ederler...
Diğer taraftan İslâm'ın şiddetle yasakladığı israftan kaçınmazlar...
2-3 milyonluk arabaya binip hava atarlar...
Asgari ücretle çalışan bile yüzde 15 gelir vergisi öderken, kanunun boşluğundan yararlanıp 2-3 milyonluk arabayı yabancı uyruklu eşinin adına alır vergi vermezler.
Bin liralık bardaktan su içerler...
2 bin liralık başörtüsü takıp türban edebiyatı yaparlar...
3 bin liralık çanta takarlar...
Haramdır diye kıyameti kopardıkları Spor Toto gelirleri ile İlahiyat Fakültesi inşa edilir.
Bunların hiçbiri İslâm'a aykırı olmuyor...
Bunu yapanları eleştirmek şöyle dursun alkışlarıyla desteklerler...
Sıra yılbaşına gelince kıyamet kopar...
Müslümanlık, düşünmektir, aklını kullanmaktır, okumak araştırmaktır...
Müslümanlık, adalettir, haktır, kul hakkı yememektir...
Müslümanlık gösterişten, şatafattan kaçınmak, komşusu açken tok yatmamaktır...
Sadece yılbaşına karşı çıkmakla ancak marka Müslümanlık olur.

*****

NARDUGAN Bayramı

Türkler'in, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor.
Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, imge olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebilirsiniz.
Türkler'de güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor.
Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek utku kazanıyor.
İşte bu güneşin utkusu, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar.
Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor.
Bayramın adı NARDUGAN
(Nar: güneş, tugan, dugan: doğan) Doğan güneş.
Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen'e dua ediyorlar.
Duaları Tanrı'ya gitsin diye ağacın altına armağanlar koyuyorlar; dallarına alacalı ipler bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrı'dan...
Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın çevresinde yırlar (türküler) söyleyip oyunlar oynuyorlar.
Yaşlılar, büyük babalar, nineler görmeye gidiliyor; bir araya gelerek birlikte yiyip içiliyor.
Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme... Bayram, yakınlarla bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur getirirmiş.
Akçam ağacı yalnız Orta Asya'da yetişiyormuş.
Araplar bu ağacı bilmezlermiş, bu yüzden olayın, Türkler'den Hıristiyanlara geçtiği, bunu da Hunlar'ın Avrupa'ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor.
Hz. İsa'nın doğumu ile hiçbir ilgisi yok.
"Doğum, güneşin yeniden doğuşu."
(Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ)

***

TEBESSÜM

Annem için

Alışveriş merkezinde görevli Noel Baba'nın yanına 20 yaşlarında genç bir kız gelir. Genellikle çocukların dışında ziyaretçisi olmayan Noel Baba gülümser; "Yeni yıl için ne istiyorsun bakayım?" diye sorar.
"Annem için istiyorum, lütfen" diye cevap vermiş kız...
"Aferin, çok düşüncelisin" demiş Noel Baba; "Peki annene ne getirmemi diliyorsun?"
"Bir damat..." demiş kız; "Lütfen yakışıklı, zengin, uzun boylu bir damat!"

*****
GÜNÜN SÖZÜ
İnsanlar yüksek mevkilere ulaştıkça tanrılaştıklarını zannederler, düştükleri zaman insanlıklarının da elden gittiğini görürler.  

Sokrates