31 Mart'ta yapılacak mahalli seçimler için aday listeleri belirlendi.
Partilerin tepeden inme aday gösterme uygulaması aynen devam etti...
Bu durum ülkemizin demokrasi açısından çok geri kaldığının en bariz göstergesi...
Sadece partiler değil, adaylar konusunda da maalesef çok büyük tutarsızlıklar var.
Bir partiden adaylık için başvuruyor, aday gösterilmeyeceğini anlayınca diğer partiye göz kırpıyor. Oradan sonuç alamazsa bir diğer partinin yolunu tutuyor.
Seçimden seçime parti değiştirenler olurdu da, aynı seçimde iki üç parti değiştirenlere çok rastlanmazdı...
Herkes "İlla ben aday olmalıyım, belediyeyi ben kurtarırım" havasında...
Aday gösterilmeyince de veryansın ediyor.
Siyasette ilke kalmadı... Şu veya bu parti diye düşünülmüyor. Aday olabileceği partiyi hedef seçiyor...
Hele o partinin bölgede kazanma şansı yüksekse kızılca kıyamet koparılıyor.
Sadece adaylar değil, parti genel merkezlerinde adaylar için çalışanlar arasında da çok ciddi rekabet var.
İstediği kişi aday gösterilmeyince görevi bırakanlar, hatta partiden istifa edenler var.
Bu seçimde bir kez daha görüldü ki, hep kişiler üzerinde, benlik üzerinde siyaset yapılıyor.
Tek amacın koltuk ve makam sevdası olduğu net şekilde anlaşılıyor.
Adayların, "Ben iyiyim, bu işi en iyi ben yaparım" gibi beylik sözlerden öte hiçbir hazırlıkları, hiçbir proje ve planları yok. 
Belediyecilik veya yerel yönetimle ilgili bir birikim ve çalışmaları da yok.
Birçoğunun maalesef bir siyasi görüşleri, bir duruşları bile yok.
Tek ilkeleri sadece kendilerini aday olabilecekleri bir partiye kapağı atmak...
Maalesef halkın büyük kısmı da takım tutar gibi adaylarını tutuyor.
İstedikleri kişi aday olmayınca, daha önce partiye ölümüne tapanlar bile basıyor istifayı...
Aday yapılmadığı için partiyi hemen değiştirenlerin belediye başkanı seçildiğini varsayın.
Bu kişiler nasıl hizmet yapar, ne tür belediyecilik yapar... Varın siz düşünün...
Siyasette belli ilkeleri hakim kılamadığımız, ilkeli kişileri de siyasete dahil edemediğimiz sürece demokraside yol almamız mümkün görülmüyor.
 
*****

Lahana kotisi

Büyük Pala lakaplı kişi hikayeleri ve palavraları ile meşhurdu...
Komşusu Avcı lakaplı Mehmet, bir gün Büyük Pala'ya "Ben seninle yarışırım" der. İkisi başlarlar atışmaya...
Avcı Mehmet:
- Ben askerde iken denizci idim. Gemimiz tatbikata çıktığında öyle bir fırtına koptu ki, ne yapsak gemiyi durduramadık. Çapa attık fayda etmedi. Mecbur kaldık halatla bağlanacak yer aramaya. Derken bir ada göründü. Adada bir lahana kotisi (karalahananın gövdesi). Hemen halat attık, lahana kotisine gemiyi bağladık, gemimiz kurtuldu.
Büyük Pala hemen anlatmaya başlar:
- Biz de askerde karacı idik. Ben de karavanacı idim. Bir gün tatbikata çıktık. Karavana kazanını taşırken arkadaşın birinin ayağı burkulunca kazan yuvarlandı. Kazanın her tarafı yamuldu. Öğlene yemek yetişecek. Hemen 20 kişi kazana girdik. 12 kiloluk çekiçlerle kazanı düzeltmeye başladık. Ama kazan o kadar büyüktü ki birinin vurduğu çekicin sesini diğeri duymuyordu.
Konuşmayı dinleyen köylüler itiraz eder:
- Yahu o kadar büyük kazan olur mu?
Büyük Pala:
- Eeeee o geminin bağlandığı lahana kotisi nerede pişecek? O kadar büyük lahana kotisi ancak bu kadar büyük kazanda pişer...

***

TEBESSÜM

Çay kaşığı

Temel bir gün hastaneye gider. Doktor:
- Buyurun beyefendi, şikâyetiniz nedir?
Temel:
- Doktor bey, ben ne zaman çay içsem, gözüm ağrıyor.
Doktor muayene ettikten sonra Temel'e:
- Bundan sonra çay içmeden önce çay kaşığını çıkarın lütfen...

*****

GÜNÜN SÖZÜ
İyi insan mutluluk, kötü insan tecrübe, yanlış insan ders, mükemmel insan iz bırakır.
Mevlana