Medyatik boşanmalardan ister istemez hepimizin haberi oluyor. Hem gazetelerde hem de televizyonlarda sürekli gözümüze sokuluyor. Haberlerin içeriği ise çiftin neden, niye boşandığına dair değil, mal paylaşımı, kimin kime kaç para tazminat, nafaka vs. ödeneceğine dair. Tarafların bu tür haberlere itirazı yoksa bize susmak ve okumak düşer elbet. Ancak buradan yola çıkarak çalışanları çok daha yakından ilgilendiren bir konuya gelmek istiyorum. Önce biraz magazin... Biliyorsunuz yakın zamanda Acun Ilıcalı ile Şeyma Subaşı yollarını ayırdı. Gittiler, tek celsede boşandılar. Normal şartlarda bir yılı geçmeyen evlilikler hukuken "yeni evlilik" sayılıyor ve hakim en az 3 yıl evli kalmalarının ardından çiftin boşanmasına karar veriyor. Tabii ortada acil boşanmayı gerektirecek bir durum yoksa. Taraflar 1 yılı aşmadan illa da boşanmak isterse hakim bu kez evlilik danışmanına gönderiyor. Çiftin evliliğini danışman da kurtaramazsa boşanılıyor.

ESKİ PARAYLA 125 MİLYAR

Acun Ilıcalı'yla Şeyma Subaşı'nın evliliği ne kadar sürdü bilmem. Ama bir yıl evli kalıp eşinden şiddet görmesine ve hatta raporları olmasına rağmen 13 mahkeme sonra ancak boşanabilen tanıdıklarım var. Bu duruma hukukçular elbet bir kılıf uydurur. Ama bizi daha da ilgilendiren bu kez evlilik sonrası Şeyma Subaşı'nın alacağı aylık tazminat. Şeyma Subaşı kısa bir süre evli kaldığı ve bir çocuk doğurduğu Acun Ilıcalı'dan her ay 125 bin lira "nafaka" alacak... Yanlış okumadınız yani ayda 125 bin lira eski parayla 125 milyar lira... Bu yazıya alacağı ya da üstüne yapılan gayrimenkuller dahil değil. Parada gözümüz yok elbet. Kazanıyor ki Acun Ilıcalı bu rakama itiraz etmemiş. Hakim de her ay ödenecek bu para için "sebepsiz zenginleşme" demediyse bir sorun yok.

İŞÇİYE DÜŞEN UMUT

Sorun, çalışanın hakkını bir boşanma hakimi kadar korumayan sistemde. Adam yıllarca çalışıyor, aylarca maaş alamıyor, yıllık izinler, mesailer, resmi tatil paraları gibi en hayati ödemeleri alamayınca mahkemeye koşuyor. Mahkeme yıllar sürüyor, dosya bilirkişiye gidiyor. Bilirkişi adamın dosyasına 2 milyon (eski parayla 2 trilyon) değer biçiyor. Hakim "sebepsiz zenginleşme" diyerek parayı kuşa çeviriyor. Üstelik o kuşa çevrilmiş parayı tahsil etmek mümkün olmuyor. Çünkü adamın alacağı, patronunun tek bir şirketinden. O şirketin de ya içi boşalmış ya da hülleyle başkasına devredilmiş. Dolayısıyla çalışan hiçbir şey tahsil edemiyor. Edemediği gibi patronun diğer şirketlerine, kişisel mal varlıklarına vs. haciz gönderemiyor. Çünkü alacak tüzel kişi olarak görünen bir şirkette. Oysa patron işçisinin sırtından kazandığı ve maaşını vermediği personeli üzerinden çoktan para kazanmış. Ama hakim ne o işçiyi "adam gibi" tazminata layık görmüş ne de "Bana ne kardeşim bir şirketin battıysa öbürlerinden ver ya da evlerinden birini sat borcunu öde" demiş. Üstelik buna sadece hakim değil, Yargıtay'ı, Danıştay'ı hep birlikte karar vermiş. İşçi belki bir gün alabilirim umuduyla harcadığı avukat paralarına mı yansın. Emeğinin sömürüldüğüne mi, yoksa mahkemelerin adaletsiz kararlarına mı bilemiyor. Ona sadece Şeyma Subaşı'nın her ay alacağı 2 milyonun dörtte biri kadar nafakanın haberini okumak kalıyor.