Önce şu notu düşelim: "Küresel çete" tanımı, sadece ABD için geçerli değil. ABD dahil birçok ülkeyi yönetme, yönlendirme, kontrol altında tutma gibi maharetleri olan, birbiriyle bazen ittifak yapan, bazen güç çatışması yaşayan bir ahtapottan söz ediyoruz. Çetenin iki ayağı var: Silah sanayii ve finans örgütlenmesi... Yani, silahı üretenler ve parayı yönetenler. Dünyadaki tüm savaşların tek kazananı onlar. Bu sistemin aksamadan yürümesi, silaha duyulan ihtiyacın sürekli olarak artması için "güvenlik kaygıları" oluşması şart. Bunun için de "terör örgütleri" en iyi araçtır. Çağımızın asimetrik savaş tekniği yani.

ABD'nin 11 Eylül 2001'de yaşadığı "büyük darbe"nin planlı bir organizasyon olduğuna inanan insan sayısı hiç de azımsanacak kadar değil. 11 Eylül aynı zamanda ABD'nin Afganistan'daki savaşını tüm Ortadoğu'ya, bir anlamda dünyaya yayma miladıdır. Büyük Ortadoğu Projesi veya Arap Baharı safsatası da, bu miladın devamındaki stratejinin ambalajıdır.

Tüm bu savaşların ABD halkına maliyetini Brown Üniversitesi bir araştırmayla yayınladı. Üniversiteye bağlı Watson Enstitü'nün raporuna göre Washington'un 11 Eylül 2001'den beri yürüttüğü savaşların ABD halkına maliyeti 5 trilyon 600 milyar dolar. Yani mükellef başına 23 bin 386 dolar... Bu rakam Pentagon'un veya Senatör John McCain'in Senato Silahlı Hizmetler Komisyonu'na açıkladığının tam üç katı. 

Sadece ABD halkına maliyeti bu "terörizmle mücadele" adı altında yürütülen savaşın. Irak ve Suriye halkının çalınan petrolleri bu hesabın içerisinde yok. Türkiye ve Körfez ülkelerine satılan silahların, terör örgütlerine yapılan silah ve askeri yardımların maliyeti de bunların dışında.

* * *

ABD Başkanı Trump'un, seçim vaadlerinin en başında "ABD vatandaşlarının verdiği vergiyi Amerika'ya harcamak, tren ve karayollarını, altyapıyı yenilemek" değil miydi? Amerikalıların, verdiği vergilerle okyanus ötesinde savaşlar yürütülmesine olan tepkisi, Trump'un başkanlık koltuğuna uzanmasında en büyük sermayeydi. 

Trump'un ilk yaptığı iş, Ortadoğu'daki petrol şeyhlerine "haraç" kesmek oldu. Sadece Suud ailesine 300 milyar dolarlık silah satışı yaptı. Diğerleri de peşinden geldi... Trump'un "kılıç dansı" yaptığı Suud Kraliyet Sarayı'nda yaşanan darbenin tek amacı var. Veliaht Prens Selman'ın "Vizyon 2030" projesini sorunsuz hayata geçirmek. Projenin en önemli ayağı, tamamı Suud ailesine (veya devletine) ait olan dev petrol şirketi ARAMCO'nun özelleştirilmesi. Yani, en zengin petrol şirketinin küresel çetenin eline geçmesi...

Şimdi, ARAMCO'nun halka arzının nerede yapılacağı tartışılıyor. 

Osmanlı'ya ihanet karşılığı Suud ailesine "petrol denizi" hediye eden Birleşik Krallık, halka arzın Riyad yerine Londra'da yapılması için devreye girdi. Theresa May, halka arzın Londra Borsası aracılığıyla gerçekleşmesi karşılığında Suud'a 2 milyar dolarlık bir teminat kredisi önerdi. Halbuki, halka arzın Wall Street'te yapılmasına ilişkin Beyaz Saray ile ARAMCO arasında mutabakat sağlandığı düşünülüyordu. 

Küresel çete yıllarca Irak ve Suriye petrollerini terör örgütleri aracılığıyla çaldı ve çalıyor. Petrol fiyatlarını düşük tutarak, Rusya ve İran ekonomisini de sarsıyor.

"Silahı üreten, parayı yöneten" çete, sistemini yürütmek için terör örgütleri eliyle asimetrik savaşı yaymak zorunda. 

1948'den itibaren içimize sistematik olarak nüfuz eden ABD, Suriye petrollerini çalmak için bir terör örgütünü açıkça partner seçti. IŞİD'in de "derin ABD" tarafından kurulan bir örgüt olduğu, son gelişmeler ışığında net bir şekilde ortaya çıktı.

Suriye PKK'sı, nöbet değişimi yaptığı IŞİD'in Rakka'daki savaşçılarının bölgeyi terk etmesi için lojistik destek veriyor. Peki nereye gidiyor bu militanlar? Belirsiz... 

IŞİD'in Batı ülkelerinden gelen "özel" savaşçıları çoktan evlerine dönmüştü zaten. 20 bin Batılı teröristin evlerine ulaştığı, istihbarat örgütlerinin raporlarına dahi girdi.

* * * 

ABD Savunma Bakanı James Mattis, ülkesinin Suriye'den IŞİD'i kovmak için önceden BM'den onay aldığını, IŞİD'İn geri dönüşünü önlemek üzere, Cenevre süreci tamamlanmadan ABD birliklerinin geri çekilmeyeceğini açıkladı. Bunun için de Suriye topraklarını PKK eliyle işgal altında tutma hakkı olduğunu savundu Mattis.

Aynı günlerde, ABD liderliğindeki DEAŞ'a Karşı Uluslararası Koalisyonun Sözcüsü Albay Ryan Dillon, Pentagon'daki basın brifingine Bağdat'tan video konferans yoluyla canlı bağlandı ve Türkiye'ye karşı terör örgütü PKK'nın yanında olduklarını söyledi. Afrin ve Münbiç'in batısındaki bölgeye, yani ABD'nin "PKK oralardan çekilecek" diye söz verdiği bölgeye Türkiye'nin olası bir operasyonunda ABD birliklerinin TSK'ya karşı savaşacağını deklare etti Albay Dillon.
Suriye PKK'sının Menbiç'e, yani uluslararası anlaşmayla egemenlik hakkımızın bulunduğu Süleyman Şah Türbesi'nin arazisine yerleşmesinin ardından zaten ABD zırhlıları onları kuşatarak koruma altına almıştı. Süleyman Şah ise Suriye PKK'sının hakim olduğu topraklara taşınmıştı hatırlarsanız.

Manzara iç karartıcı, geçmiş hataların yansımaları gün geçtikçe ortaya çıkıyor. En kalın "cam filmi" bile bu acı gerçeklerin gözükmesini engellemeye yetmiyor. Bilmem anlatabildim mi?