Avrupa Birliği'nin ve ABD'nin Türkiye'ye karşı uygulamayı gündeme aldığı yaptırımlar, önümüzdeki günlerde iç siyasetin de gündemini belirleyecek. AB yaptırımlar konusundaki kararını perşembe günü verecek.

ABD Kongresi de aldığı kararla Beyaz Saray'ın topal ördeği Trump'un Türkiye'ye dönük 20 maddelik CAATSA yaptırımlarından 5'ini seçerek uygulamaya koyması kararı aldı. Trump, görevi bırakacağı 20 Ocak'tan önce kararını verecek. 20 madde içerisinden en hafiflerini de seçebilir, 2024 seçimleri öncesi "derin ABD"yi hoşnut tutmak için can yakıcı olanları da.

Gerek AB, gerekse ABD "yaptırım" sözcüğünü neden ve ne zaman kullanmaya başladı, bunu aklımızda tutalım. Türkiye'nin gerek Suriye ve Libya'da, gerekse Akdeniz'de "istenilen rolün dışına" çıkması en önemli neden. Bakmayın onların "insan hakları", "uzun tutukluluk", "demokrasi ve özgürlük" gibi naralar atmalarına.

ABD'nin hiç bir ülkeye  demokrasi götürmediği gibi, Türkiye'nin de arzu edilen demokrasi standartlarına ulaşmasını istemediğini yakın tarihimizden acı örneklerle biliyoruz.

AB ise bu konuda tam bir ikiyüzlü tavır sergiliyor. Türkiye'yi yıllardır kapısında oyalayan AB, eski Doğu Bloku ülkelerinin hiç birisinde uygulamadığı standartları bahane ediyor.

DİKKAT ÇEKEN ZİYARETLER

ABD ve AB'nin alacağı yaptırım kararları ne olursa olsun ekonomimizi elbette etkileyecektir. Ama bununla yetinmeyeceklerini de bilmemiz gerekir.

Yeni ABD yönetimine hazırlanan Pentagon ve ABD'nin diğer "değişmez" dinamiklerinin bölgeyle ilgili sinsi ataklarına şahit olacağız önümüzdeki dönemde. Etnik ve dini ayrıştırma, en geçerli ve kolay argümanları olacak.

"Bunu da nereden çıkardın?" diyenlere, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo'nun görev süresi dolmadan önce veda için geldiği Türkiye'de hiç bir resmi yetkiliyle görüşmeden, sadece Fener Patrikhanesi'ni ziyaret etmesinin şifrelerini çözmek zor değil. Bu ziyareti, seçimlerden önce yapsa "ABD'deki Rum lobisine şirinlik" olarak algılayabilirdik.

Aynı dönemde Suriye topraklarına da bir ABD'li heyet gitti ve sınırımızın biraz ötesinde kurulması planlanan "karakol devlet"in etkinlik alanında ziyaretlerde bulundu.

Bu heyet, Amerikan Uluslararası Dini Özgürlük Komisyonu (USCIRF) Başkanı Nadine Maenza ve Nashville’deki bir evanjelik kilisesi papazı Steve Berger başkanlığında gerçekleştirdi ziyaretini. Terör örgütünün Suriye kolu PYD'nin kontrolündeki Deyrizor eyaletinde "7 kilometre" olarak adlandırılan bölgede iki ayrı görüşme yaptı. Önce PYD'nin Genel ve Yürütme Konseyi eş başkanlığı ile bir araya gelerek bir basın açıklaması yaptılar.

Ertesi gün, Tabka Yasama Konseyi’nin eş başkanlığı ve Demokratik İslam Akademisi üyeleri ile görüşmek üzere Rakka'daki Tabka'ya gittiler. Burada çeşitli yerleri ziyaret ettiler ve bir bilgilendirme toplantısı düzenlediler.

PROJE AYNI YÖNTEM DEĞİŞİK

Atılan bu adımlar, sadece Suriye'de değil, tüm bölgede "etnik ve dini ayrıştırma" hamlelerinin süreceğinin de bir göstergesi olarak algılanmalı.

Unutmayalım;

Pentagon’un 2001 yılından bu yana Rumsfeld/Cebrowski’nin "Genişletilmiş Orta Doğu" alanındaki ülkelerin tüm devlet yapılarının yok edilmesi doktrinini izlediğini de anımsatalım. Bu uygulamanın sonucu olarak Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne göre Suriye’nin bir bölümünü yasadışı olarak işgal eden PYD'lileri ve bazı aşiretleri silahlandırıp finanse etmeyi sürdürmektedir. Para kaynağı Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, silahın kaynağı ise tamamen ABD'dir.

Tüm bunları bir kenarda tutup, devam edelim.

Türkiye'de zaman zaman "Alevilere ait evlere işaret konulması" gibi çirkin ve tedirgin edici olaylara şahit olduk. Bu da bir kenarda dursun.

ABD'nin birkaç ay önce "terör istihbaratı" ile Türkiye'deki diplomatik temsilciliklerini kapatmasınıda aklımıza getirelim. 70'lerden itibaren dönem dönem ülkeyi etkisi altına alan terör olaylarında  tek bir ABD temsilciliğine tek kurşun sıkılmadığı halde...

Ardından "kulağı delik" kabul edilen bir gazetecinin köşesinde "Kılıçdaroğlu'na suikast düzenlenebilir" satırlarına yer vermesini... Daha bu iddianın dumanı üzerinde tüterken, "İmamoğlu'na DAEŞ saldırısı son anda önlendi" haberi düştü gündeme. Alınan bir istihbarat üzerine "muhtemel" hedeflerin korumalarına "daha dikkatli olun" uyarısı gönderilmiş. Son anda önlenen bir suikast girişimi yok, yakalanan zanlı yok. Ama "rutin uyarı", bir internet sitesi tarafından "flaş habere" dönüştürme gayretiyle çarpıtıldı.

ABD uzantılı terör, "bukelemun" tetikçilerin yaptığı stratejik eylemlerle faaliyet gösterir. Bunun geçmiş yıllarda örneklerini çokça gördük. Örneğin, 90'lı yıllarda DHKPC'nin hücre evlerinde de "ölüm listesi" ele geçirilirdi ama örgütün sonradan üstlendiği hiç bir suikastın kurbanları bu listelerde yer almazdı.

Nedense örgüt adına öldürülenler, "susturulması" ya da "ayak altından çekilmesi" istenen kişiler oluyordu.

ABD ve AB, Türkiye'yi Rusya ve Asya bloku ile daha da yakınlaştıracak ciddi yaptırımlar uygulamak yerine NATO üyesi olduğumuzdan bu yana izledikleri "klasik" yöntemleri  deneyecektir. Bu, geçmiş dönemde "sağ-sol" olarak tarihe geçti. Bu dönemde toplumun etnik ve dini aynı zamanda mezhebi fay hattına dönük maniplasyonlar devrede. Dikkatli olmak lazım...