Okuru her geçen gün artan ve polisiyede yıldızı giderek parlayan bir yazarsınız. Polisiye yazarı olmak nasıl bir duygu? Neden yerli polisiye?

Öncelikle bu değerlendirme için size çok teşekkür ederim. Polisiye yazarı olmadan önce iyi bir polisiye okuruydum. Hala da öyleyim. Polisiye okumak beni rahatlatıyor. Dertlerimi, sıkıntılarımı unutturuyor ve beni başka yerlere götürüyor. Heyecanlandırıyor, adrenalimi yükseltiyor. Polisiyi okumak ayrıca bir bulmaca çözmek, bir problem üzerine kafa yormak etkisi de yaratıyor. Eğer matematik seviyorsanız polisiyeyi de seversiniz. Bir polisiyeyi okurken katilin kim olduğunu merak ediyor, kim olabileceğine sürekli kafa yoruyorum. Bu beni daha da heyecanlandırıyor. Eğer güzel kurgulanmışsa çok keyif alıyorum. Eğer katilin kim olduğunu kitabın sonuna gelmeme rağmen bulamamışsam heyecanım daha da artıyor. Eğer katilin kimliği sonunda beni şaşırtmışsa o polisiyeye tam puan veriyorum. Ama yazarın benim gözden kaçırdığım ipuçlarını vermek koşuluyla tabii. Eğer yazar hiç ipucu vermemişse, okuduğum romanın biraz hileli olduğunu düşünüyorum. İpucu vermesine rağmen yazar katili iyi gizlemeyi başarmışsa ve ben onun kim olduğunu bulamamışsam bir "Vay be!" çekiyorum kısacası.
İşte bu heyecan sonunda beni de yazar yaptı. Özetle okumaktan ne kadar keyif alıyorsam yazmaktan da o kadar keyif alıyorum. Ben de bir yazar olarak okuyucularımı şaşırtmak isteğiyle yola çıktım. Bunu başarabiliyorsam ben de en az okuyucu kadar keyif alabiliyorum.

Konu mu, karakterler mi, kurgu mu? Bunların hangisi sizi daha çok zorluyor?

Aslında hepsi bir bütünün parçaları. Önce konuyu, sonra konuya uygun karakterleri, sonra da kurguyu oluşturmak durumundasınız. Gazeteci kökenli yazarların konu bulmak gibi bir sıkıntısı olduğunu sanmıyorum. Karakterler zorluyor beni daha çok. Tabii ki en önemlisi de kurgu… Eğer kurgunuz iyiyse, karakterler ve konu ikinci planda kalabilir. Ya da iyi karakterler yaratmışsanız bu sefer diğer ikisi kinci planda olabilir. 

Yerli polisiyenin son zamanlarda atağa kalktığını görüyoruz. Bu gelişimi neye bağlıyorsunuz? Ve gelecekte yerli polisiyeyi nerede görüyorsunuz? Bu yıl Türkiye Polisiye Yazarlar Birliği kuruldu. Bu birliğin bu atakta bir payı olduğunu düşünüyor musunuz?

Yerli polisiye uzun yıllar sessiz kaldı. Ama son birkaç yılda yerli polisiye de ciddi bir hareketlenme, bir kıpırdanma var. Sessiz kalmasının en büyük nedeni, tabii ki yayın politikası. Yayınevleri yerli polisiye yerine yabancı polisiyeleri tercih ediyordu öncelikle. Bunun tabii ki ticari sebepleri vardır. Yerli polisiye yazarları, maalesef Avrupa ve Amerika'daki meslektaşları gibi tanıtımları yapılan, onlara yatırım yapılan yazarlar değildi. Ne yayınevi desteği, ne de medya desteği vardı. Yani özetle bir üvey evlat muamelesi görüyorlardı. Ta ki bir iki yazar bu önyargıyı ve kaya gibi sert yapıyı, keçi inadını kırana kadar. Teknolojinin gelişmesi, yayınevlerinin çoğalması, okur yazarlığın artışı, gençlerin kendi yazarlarını, kendi toplumlarını keşfetme isteği, kriminal romanlara ülkedeki ilgi vs. gibi sayabileceğim birçok faktör, yerli polisiye yazarlarına olan ilginin de artmasına neden oldu. 

BİRÇOK SIKINTI VAR

Ama bu yeterli mi, kesinlikle değil. Yerli polisiye yazarları hâlâ yayınevi bulmakta zorlanıyor, teliflerinin ödenmesi konusunda sıkıntı yaşıyorlar, yeterince medya desteği alamıyorlar, tanıtım da yapılamıyor. Birçok yetenekli yazar daha doğru dürüst bir romanı bile yayınlanmadan bu sevdadan vazgeçmek zorunda kalıyor. Oysa Avrupa, özellikle İskandinav ülkeleri ve ABD gibi ülkelerde müthiş bir tanıtım ve destek var yazarlara. Hatta bu bir ulusal politika olmuş adeta. Ama umutluyum yine de, emekleme döneminde de olsa olumlu gelimeler yaşanıyor. Örneğin Türkiye Polisiye Yazarları Birliği'nin kurulması bu nedenle çok yerinde oldu. Çok değerli yazar arkadaşların kurduğu bu birlik kısa zamanda çok iyi bir yere geldi. Daha da iyi olacak. Genç yazar arkadaşların özverili çabaları müthiş. Çok iyi işler yapıyorlar. Bu konuda çaba gösteren arkadaşları gerçekten kutluyorum. Bu birlik, ileride kişisel çıkarlar veya birlik içinde birtakım klikler tarafından istismar edilmezse, büyük işler başarabilir ve öncü rol oynayabilir.

KÜLTÜR BAKANLIĞI DEVREYE GİRMELİ

 Avrupa'da polisiyenin çok okunmasının nedeni nedir sizce?

Bence en önemli neden bu ülkelerin zenginliği, yani ticari faaliyetlerdeki muhteşem başarıları hiç kuşkusuz. Zenginler ve her şeyi istediği gibi yönlendirebiliyorlar. Küreselleşen dünyanın popüler kültürünü zenginlikleriyle iyi kullanabiliyorlar. Müthiş bir algı oluşturabiliyorlar. Örneğin İsveç küçük bir ülke olmasına rağmen birçok dünyaca ünlü markaya sahip. Ve tabii ki polisiye romanlar… Tanınmış birçok yazara sahipler. Çünkü bunu da diğerleri gibi ulusal bir politika haline getirmişler. Yazarlarını, kitaplarını dünyaya tanıtıyorlar. Bunun için her türlü desteği veriyorlar. Düşünün ki kuzey ülkeleri dünyada suç oranı en az ülkeler arasında. Buna rağmen hayal güçleriyle polisiye edebiyat dünyasında önemli bir yere sahipler. 

Biz de durum nasıl? Ne yapmalı?

Bizde bırakın milli bir politika haline getirmeyi, yayınevi ve medya desteği bulmakta bile zorluk çekiliyor. Hatta köstekleniyor diyebilirim. Kültür Bakanlığı, bu işi tıpkı İsveç ve diğer ülkelerde olduğu gibi milli bir politika haline getirmeli. Bunun için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı. Yazarların hem kendi ülkesinde, hem de yurt dışında hakları korunmalı. 

-Son yıllarda sadece dünyada değil, ülkemizde de gazeteci kökenli polisiye yazarların kitapları daha fazla okunur olmaya başladı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Aslında bu çok şaşırtıcı değil. Gazeteciler yazan insanlar zaten. Heyecanlı haberler, hikayeler peşinde koşan kişiler. Olayları köpürtmeyi, abartmayı, heyecan katmayı, konu bulmayı, karakter yaratmayı, kurgu oluşturmayı diğerlerine göre daha kolay yapabilen, daha kolay oluşturabilen kişiler. Mesleğin doğası gereği bu böyle. Yani diğer yazarlardan her zaman bir adım daha öndeler bu konuda. Hal böyle olunca, onların sadece polisiye alanında değil, diğer alanlarda da çok okunur olması bence gayet normal. Örneğin dünyada çok satan polisiye yazarlarına bakarsak çoğu gazeteci kökenli; Michael Connelly, Simon Beckett, Glenn Meade, Jean-Christophe Grange, Stieg Larsson, Robert Harris ilk aklıma gelenler. Bizde gazeteci kökenli polisiye yazarı az ama zamanla daha da artacak.

YAŞADIĞIM YERDE YAZMAK ZOR DEĞİL

Son romanınız Av'dan bahsedelim biraz da… Bu hikaye nasıl oluştu ve nelerden etkilendiniz?

Ben bu hikayeyi yazarken çevremden etkilendim. Kuşadası Milli Park yakınlarında bir sitede yaşıyordum. Siteler, müthiş bir doğaya sahip Milli Park, çevremi saran antik geçmişi olan dağlar, kısaca tüm bunlar muhteşem bir atmosfer oluşturuyordu. Bir de böyle yerde geceleri gökyüzüne bakarsanız pırıl pırıl gökyüzünde tüm yıldızları görebilme şansına sahipsiniz. Hatta yıldız kaymaları dediğimiz göktaşı yağmurlarını da… Böyle bir ortamda olup da bir polisiye yazmamak mümkün mü? Ben de mümkün olanı yaptım ve yazdım.

Kitabınızın başlığı neden Av? Bu kelime size ne ifade ediyor?

Avlamak, avlanmak ve av, çok şeyi ifade ediyor ama bir polisiye romanda basit bir anlamı oluyor bunun. Katilin avı bir kurban, bir cinayet polisinin de avı suçlu. İnsan yeryüzünü paylaştığı diğer türlerden zekasıyla öne çıkarak avcı olmuştur. Yaşamını idame ettirebilmek, bazen de fazlasını elde etmek için hep av peşinde koşmuştur. İnsanın elde ettiği her şey bir avdır. Bunun için gerekirse şiddet ve vahşet uygulamaktan kaçınmamıştır. Av ve avlanmak kavramlarının özünde kan ve vahşet vardır. Ama modern insan bu kavramların yerine daha yumuşak, daha evcil kavramlar kullanıyor artık. Ama özde değişen pek bir şey yok aslında bana sorarsanız. Yani biz yine de avcıyız.

Peki yeni bir polisiye roman var mı yakında?

Evet bu yıl eğer bir aksilik olmazsa yayınevi evet derse bir roman daha çıkarmak istiyorum. Kitabı bitirmek üzereyim. İçinde polisiye ve gerilim barındıran bir tür dram.