Her Ramazan'da olduğu gibi bu yıl da televizyonlarda hocalar boy gösteriyor...
Hocaların kaç liraya konuştukları ve halkı aydınlattıkları (!) ayrı bir konu; şimdilik ona girmeyelim...
Lafa gelince halkın yüzde 99.99'u Müslüman olan ülke diye haykırırız...
Türkiye, İslâm'ın kalesidir, şu ilçe elden giderse Kudüs de, Mekke de elden gider diye nutuk atarız...
Gel gör ki, dinden de İslâm'dan da haberimiz yok...
Gerçekten İslâm'ı hakkıyla bilseydik, hoca görünümlü insanlar televizyonlarda boy gösterebilir miydi?
Dinimizi tam öğrenseydik, televizyonlarda, hatta canlı yayında bile en basit dini bilgileri hocalara sorar mıydık?
İslâm'ı hakkıyla bilseydik, "Çalıyor ama iş yapıyor" der miydik?
Hele hele çaldığını bile bile o insanlara destek verir miydik, daha da beteri "Allah başımızdan eksik etmesin" diye dua eder miydik?
İslâm iki yönlüdür; dünyevi ve uhrevi... Hem dünyalık işler, hem de ahirete yönelik işler var...
Ahirete yönelik işleri, işimize geldiği gibi kabul ediyoruz... Dünyalık işlerde ise İslâm'ın koyduğu kuralları deyim yerindeyse yok sayıyoruz...
Batı dünyasında insan hakları olarak özdeşleşen ifade, İslâm'da kul hakkıdır...
Kul hakkı denince, anne, baba, kardeş ve akrabadan tutun da, komşu, arkadaş, işçi, çalışan, patron dahil hepsi girer... Özetle tüm insanların hakkına riayet vardır...
İnsanların haklarına riayet edersek, İslâmi ifade ile kul hakkı yememiş oluruz...
Mübarek Ramazan ayındayız... Bir damla su orucu bozuyor...
Oruç tutuyoruz, gıybet yani dedikodu yapmaktan geri durmuyoruz.
İnsanlara hakaret ve küfür etmek, iftira atmaktan vazgeçmiyoruz...
Helali haramı düşünmeden, her şeyi kitabına uyduruyoruz...
Domatesi, soğanı bir lira daha ucuza alabilmek için insanların saatlerce kuyruk beklediği günümüzde, Ramazan ayında bile israftan geri durmuyoruz... 
En lüks arabalara biniyor, en lüks kıyafetleri giyiyoruz.
500 liradan ucuz başörtüsü bile takılmıyor.
Saraylarda, lüks otellerde bin bir çeşit yemekli sofralarda iftar yapıyoruz...
Kul hakkını, hakkı, hukuku, adaleti rafa kaldırdık...
Ama fakir edebiyatı yapmaktan, nutuk atmaktan da geri durmuyoruz...

*****
Haram lokma yedirmedim

İbrahim Ethem Hazretleri, tacı tahtı terk ediyor. Seneler sonra kendi yaptırdığı camide yatsı namazı kılıyor. Dışarıda kar var, hava çok soğuk; "Şurada kıvrılayım da sabah olunca giderim" diye düşünüyor.
Caminin bekçisi geliyor... Bekçi; "Ne yapıyorsun burada" diyor...
İbrahim Ethem; "Müsaade et şurada yatayım, sabah namazından sonra gideceğim" diyor.
Bekçi, "İbrahim Ethem senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi" diyor ve bacağından sürükleyerek, kafasını merdivenlere vura vura İbrahim Ethem'i dışarıya atıyor...
İbrahim Ethem, kibir olur diye "Bu camiyi ben yaptırdım" diyemiyor...
Çaresiz şehre gidiyor. Her taraf kapalı, sadece bir yer açık, bir ekmek fırını... Kapıyı çalıyor ve sabaha kadar oturma müsaadesi istiyor... Fırında çalışan işçi "Geç otur" diyor.
Aradan bir iki saat geçiyor. Sabah ezanı okunmaya başlıyor. Ezan okunduktan sonra işçi dönüyor ve İbrahim Ethem'e soruyor:
"Hoş geldiniz, nereden gelip nereye gidiyorsunuz? İsminiz ne?"
İbrahim Ethem de, "Ben iki saattir burada oturuyorum, şimdi mi geldi aklına sormak" diyor...
İşçi, "Ben bu fırında işçiyim, İki çocuğum var, iki de yetime bakıyorum, Ben onlara şimdiye kadar haram lokma yedirmedim. Senin geldiğin vakit, benim mesai saatimdi. Ezan okundu, mesaim bitti. Şimdi seninle istediğin kadar konuşabiliriz, kazancıma haram karışmaz" diyor...
İbrahim Ethem, "Sen ne güzel adammışsın. Sen Allah'tan bir şey isteyip de olmadığı vaki oldu mu?" diye soruyor. 
İşçi, "Ben Allah'tan ne istediysem verdi. Fakat Allah'tan bir şey istedim. Onu bana vermedi. Allah'a yalvardım, bana İbrahim Ethem Hazretlerini göster diye, bana onu göstermedi" diyor...
İbrahim Ethem, "O Allah öyle bir Allah ki, bacağından sürükleye sürükleye, kafasına vura vura İbrahim Ethem'i getirir sana gösterir, sen yeter ki yürekten iste" diyor...

***
TEBESSÜM

Helva

Helvacı dükkânlarının vitrinlerine iştahla bakan gariban bir adam, sahibinden biraz helva sadaka olarak vermesini ister. Helvacı vermez. Gariban adamın canı çok helva çektiğinden dayanamaz ve dayak yemeyi de göze alarak başka bir helvacıya girer. Büyük bir tabak helvayı önüne çeker ve hızla yemeye başlar.
Helvacı adamın üstüne yürür; "Bre adam, sorup istemeden, parasını ödemeden böyle helva yenir mi?" der. Adamın aldırmadan yemeğe devam ettiğini gören helvacı, adamı sille tokat döver...
Dükkânda bulunan Nasrettin Hoca, "Şu helvacılar ne iyi adamlar; parası olmayan garibana bile döve döve helva yediriyorlar" der.

*****

GÜNÜN SÖZÜ
Bu ülkede hak yemek, sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi. 
İsmet Özel