O kadar hızlı bir süreç yaşıyoruz, günün her saatinde gündem o kadar çabuk değişiyor ki; bu arada kimin nerede durduğunu bile karıştırıyoruz. Aslında olaylar karşısında takınılan tutumlara bakarak, toplumsal dinamikleri tanımanın tam da zamanı. Bu fırsatı her zaman yakalayamayız.

IŞİD ve PKK'nın Suriye kolunun hemen sınırımızda girdiği hakimiyet savaşına fiilen müdahale etmemiz, birçok kesimi rahatsız etti. Türkiye'yi IŞİD'e göz yummakla suçlayanlar, "terörist" tanımını da "ideolojik yakınlık veya karşıtlık" üzerine kurduğu için Suriye PKK'sı adına endişelenmeye başladı.

Türkiye, Ortadoğu'da dolayısıyla Suriye'de yanlış enformasyonlara ve anlaşılmaz hedeflere dayalı bir politika izledi. Bunları tekrar konuşmanın zamanı bugün değil. "Zararın neresinden dönülse kârdır" denildi "stratejik derinlik" rafa kaldırıldı. IŞİD işgalindeki Cerablus'a ve Fırat'ın Batısı'na geçen PYD'ye müdahale de bunun bir parçasıdır.

ABD, Rusya, İran uçakları, tankları ve kara birlikleriyle bölgede cirit atarken sesini çıkarmayanlar, şimdi "Suriye'nin egemenlik hakları" naraları atıyor. "Önce Halep, ardından Şam" diyenler de var. Her iki bakış açısının da iyi niyetli olduğunu kabul etmek mümkün değil.

* * *

Suriye'de yıllardır devam eden iç savaşın temelinde yatan da, bu kadar sürmesine insan malzemesi sağlayan da Şam yönetiminin "mezhepçi" ve "etnik" yönetim tarzı değil mi? Eğer, Beşar Esad yönetim kadrosunu "Nasrani öncelikli" kurmasaydı, bazı aşiretleri dışlamasaydı, Kürtleri vatandaş olarak kaydetmeyip yok saymasaydı, Büyük Ortadoğu Projesi'yle bu topraklarda yeni devletler kurmak için harekete geçen "derin ABD" ve "üst akıl"ın malzemesi ne olacaktı?

Ortadoğu'daki yeni dönemi "Arap baharı" olarak adlandırmak bile bir "ırkçı" söylem değil mi? "Suriye demokratik bir ülke olacak" derken, alttan alta Kürtlere, Sünni Araplar'a ve Türkmenler'e "kendi devletini kurma vaadi" de verilmiş oldu. Sünni Araplar ve Türkmenler'in güvencesi Türkiye, Kürtlerin güvencesi ABD ve PKK'nın uluslararası irtibatları, Nasraniler'in umudu İran ve Rusya değil miydi?

Irak'ta da benzer bir yanlış yapılmışken, Suriye'de farklı sonuç beklemek "hırsın getirdiği körlük"ten başka ne ile izah edilebilir ki?

* * *

Türkiye'nin ne yapmaması gerektiğine dair önümüzde o kadar çok örnek vardı ki, bunlara bile bakınca ne yapmamız gerektiğini bulmamız hiç zor değildi. Ülkenin birlik, beraberlik ve demokrasi içerisinde yaşamasını hedeflediğini söyleyenlerin, önce "mezhepçi" veya "etnik kimliğe dayalı" söylemleri literatüründen çıkarması gerekiyor artık. Mezhep ve etnik kimlik öncelikli tüm söylemler, ülkeyi "iç savaşa", dolayısıyla "böl parçala yönet" planı yapan emperyalistleri zafere götürür. Toplumun farklılıklarını kaşıyan kim varsa, emperyalizmin tescilli uşağıdır. Ayrıştırıcı tüm söylem ve eylemlerin maskesi hangi ideoloji olursa olsun...

* * *

Eğer, iktidarıyla muhalefetiyle siyasi irade içindeki "şer unsurları"nı temizleyecekse, devletin ve sivil toplum dinamiklerinin (medya dahil) içerisinden "sinsi düşmanlar" ayıklanacak ve etkisiz bırakılacaksa, birinin kimi övüp kimi yerdiğine bakmayacağız. Bugün Recep Tayyip Erdoğan ve siyasi ekibinin en hararetli savunucusu rolüne soyunanların, eylemleri ve ayrıştırıcı söylemleri "15 Temmuz'dan öncesi gibi davranamayız" diyen Erdoğan'ın samimiyetine gölge düşürür önce.

"15 Temmuzdan sonra artık mecburen laik olacağız diye dayatan kesimlere açık uyarı. Geçti o günler. Bedelini ağır ödersiniz. Evinizde laik olun" tehdidini savuranlar da bu kategoridedir, "Alevilik bozuk ve çürümüş zihniyettir" sözlerini ders kitabına koyanlar ile "Alevilik içinde sapık düşünceler olan bir inançtır" diye liselerde konferanslar verenler de...

FETÖ'nün darbe girişimine, "Atatürkçü, milliyetçi veya mezhepçi" refleksleri sebebiyle destek veren askerler suç işlemiştir ve diğerlerinden farklı bir muameleyi hak etmiyorlar elbette. Ama, Alevilileri hakaretleriyle tahrik edenler, Onuncu Yıl Marşı'nı, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ne anlamsız yasaklar getirerek toplumun bir kesimini siyasi iktidara karşı tahrik edenler çok mu masum? Yoksa bir oyunun figüranları olarak mı yer aldılar Türkiye'ye kurulan tuzağın içinde?

FETÖ, "Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış olabilir" sözünden rahatsız olması, "gaflet, dalalet, hatta hıyanet içerisinde bulunabilirler" uyarısından nefret etmesi gayet doğal. Peki, toplumu her türlü sinsi tehlikeye karşı uyaran bu sözleri yasaklayanlara ne demeli?

"Kripto FETÖ'cü" dememiz için üzerlerinde 1 dolar bulmaya gerek yok, eylemlerine, söylemlerine bakmamız yeterli...