Konu, sadece kadına ve çocuğa şiddet ile taciz-tecavüz konusu değil aslında. Nurettin Yıldız gibi, ne idüğü belirsiz "çakma ulema"ların fetvaları kadar basit de değil. Olayı, anlık, günlük değerlendirenlerin düştüğü yanlış da tam burası işte. Diyelim ki, Nurettin Yıldız gibi "6 yaşındaki çocukla evlenilebilir" diye zırvalayanları susturdun, baharatlı yiyecek yemek ve asansöre binmeyi "günaha davet" olarak görenleri medyadan uzak tuttun. Sonuç değişecek mi? Bu tiplerin ektiği zehirli tohumları, toplumun kılcal damarlarından nasıl söküp atacaksın? 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün Hak-İş'in kadınlar günü programında "Kadınlara ve çocuklara yönelik saldırıların izlerini inancımızda ve kültürümüzde arayanlar kesinlikle art niyetlidir" diyerek aslında önemli bir noktaya dikkat çekti. Erdoğan, kadına, çocuğa yönelik saldırıların İslâm diniyle özdeşleştirilmesine karşı çıktı bu sözüyle. Cumhurbaşkanı'nın bu sözü sarfederken yapmak istediği, İslâm dinine bu tür yakıştırmalar yapılmasının önüne geçmeye çalışmaktan ibaret. Cumhurbaşkanı, yaşamında ön plana koyduğu İslâm dinini savunma refleksi gösteriyor doğal olarak. Ancak, kendisi de farkında ki; kadına şiddeti, çocuğa istismarı din adına meşrulaştırmaya çalışanların hepsi "gayrı resmi"

İslâmi unvanlar taşıyor...

Medyamız da, "Nurettin Yıldız'a tepki" olarak yorumladı bu sözleri. Büyük fotoğrafı göremeyenler, olayı sadece Nurettin Yıldız'a, fesli meczuplara indirgeyerek toplumun algılarını yine yanlış yönlendiriyor. Bataklık dururken, sineklerle uğraşmamızı istiyorlar sanki... 

* * *

Büyük fotoğrafta ne var peki?

Bugün, karşımıza çıkıp "İslâm böyle emrediyor" diyerek kadını "şeytanlaştıran", çocuğu da "cinsel obje" ve "şeytan adayı" gösterenlerin tamamı, İngilizlerin yüzlerce yıl önce özel olarak kurgulayıp, sömürge topraklarında yaygınlaştırdığı "paralel İslâm"ın temsilcileri...

İslâm öncesinin, Cahilliye devrinin son Peygamber tarafından kaldırılan "geleneklerini" yeniden Müslüman toplumlara empoze eden bir güruhtan bahsediyoruz.

Vahhabi-Selefi inancını, İslâmın kendisi gibi Ortadoğu ve Asya toplumlarına dayatıp, buna göre hükümler verenlerle, son dönemde "zırvalayan" hoca kılıklı "sapkın"lar aynı zincirin halkaları...

Abdulvahhab'ın ve varislerinin hükümlerini, İslâm'ın kayıtsız şartsız gerekleri olarak topluma dayatanlar yani. İngilizler, bu "paralel İslâm" sayesinde sömürebildi yıllarca Asya ve Ortadoğu toplumlarını. Arapları, bu "uyduruk" mezheple

Osmanlı'ya karşı ayaklandırdı ve kendi yörüngelerinde tutmayı başardı.

* * * 
Son dönemde, ABD ve İngiltere'nin üzerinde uzlaştığı, işte bu "çakma" dinin yeniden formatlanmasının sancılarını yaşıyoruz. 2017 Bilderberg toplantısında son şekli verilen strateji, "radikal İslam"ın yerini "ılımlı İslâm" adında yeni bir formatın yürürlüğe konulmasıydı. O toplantıya, Türkiye'den katılan gazeteci Mustafa Akyol detaylarını yazsaydı daha net öğrenme şansımız olacaktı. Ama biliyorsunuz, oraya katılanlar pek dışarıya "sızıntı" vermemeyi tercih ediyorlar.

Suudi Arabistan'ın, yeni bir döneme girişi de, Türkiye ile ABD'nin arasının git gide açılması da bu değişimden sonradır.

Yıllar önce FETÖ ve benzeri örgütler eliyle Türkiye'de "ılımlı İslâm" projesini yürürlüğe koyanlar, Vahhabi-Selefi ülkelere de "radikal İslâm" rolünü vermişti. Usame Bin Laden'den başlayıp, tüm El Kaide, Taliban gibi "radikal" unsurlara bakın, hepsinin altından ABD-Suud işbirliği çıkar.

"Küresel çete" rolleri değiştirmeye karar verdikten sonra Türkiye'yi "radikal İslâm"cıların merkezi, Suudi Arabistan'ı da "yeniden formatlanan Vahhabi İslâmı" ile reformların ülkesi haline getirmek için çalışıyor. Yıllardır Suud'un Rabıta'sı tarafından Türkiye'de kurumsallaştırılan tipler bu dönemde ön plana çıkmaya başladı. 

* * *

Bu yeniden din formatlama (yapılandırma) sürecinde, Kral'ın emrindeki din adamları yeni yeni fetvalar veriyor. Tıpkı, Ortaçağ Avrupası'nda Kral'ın emriyle Hıristiyanlığı kurgulayan ruhban sınıfı gibi... Reform ve rönesanslar diye geçmiştir tarihe. Karşılığı da "aydınlanma" olarak algılanır sosyolojide. 

Ama Suud ailesinin kölesi halindeki toplumlar için "aydınlanma" değil, "afyonlanma"dan ibaret formatlanan "ılımlı İslâm" modeli. Suud'un Türkiye'deki uzantıları da, inançlı Türkiye toplumunu formatlıyor farkındaysanız...

Suudi Arabistan'ın kral adayı Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İngiltere ziyaretinden Telegraph gazetesine konuştu. Selman, iki ülke arasındaki "tarihi" ilişkide ortak savunma ve iş çıkarlarının taşıdığı önemin altını çizdi. "Tarihi ilişki" dediği, Lawrence ile başlayan ve sonrası dönem işte...

Prens, "Ilımlı İslam'ı teşvik etmek için birlikte çalışmalıyız" dediği mülakatta, "Terörle mücadele etmek istiyoruz ve Ortadoğu'da istikrarı tesis etme ihtiyacımız nedeniyle aşırılıkla da mücadele etmek istiyoruz" dedi. 
Ziyareti irdeleyen Financial Times gazetesi ise "Son aylarda diplomatlar, Birleşik Krallık'ta yeni Suudi yatırımlarına ilişkin planlardan ve Suudi Krallığı'nın, Körfez ülkesinin ekonomisinde radikal reform yapılmasına yardımcı olabilecek Britanyalı şirketlerini satın almasından söz ediyorlar" diye yazdı.

Telegraph, Veliaht Prens'in İngiltere'nin istihbarat örgütleri MI5 ve MI6 başkanları ile "özel görüşmeler" yapacağını da yazmıştı.

Sizce, o görüşmelerde fesli tarih çarpıtıcısı çatal dilli meczuplar ile, Nurettin Yıldız gibi "İngiliz muhhibleri" ve "Vahhabi" uzantıları da gündeme gelmiş midir?