Tek tük gazetede kısa bir haber: Kozmik Odada Kumpas davasında sona gelindi... 

Çoğu hatırlamaz, hatırlasa da umursamaz ama bir "Kozmik Oda" skandalımız vardı bizim. Bugün unutturulmak istenen, hatta üzerini küllendirip açık bulunan yargı dosyasını bir şekilde kapatıp, olayın içinden sıyrılmak gibi bir çabayı da gözlemliyoruz. Medyanın etkin isimleri de bu konuya pek değinmek istemiyor. Çünkü, neresinden tutarsanız tutun "zülfü yare dokunan" yönleri var bu skandalın. Skandal sözcüğü de çok hafif kaldı, aslında "ihanet" demek daha doğru olur.
Türkiye'nin yakın tarihinde yaşanan birçok karanlık olay, suikast, sabotaj vs. üzeri örtüle örtüle "tarihi sır" gibi kaldı bugüne kadar. Nerede "aydınlatılmayan" bir olay yaşandıysa, hepsi "derin devlet" tanımının içerisine konuldu. Kozmik Oda soruşturması da, işte o "derin devlet" denilen "görünmez" mekanizmanın tüm kirli geçmişini ortaya dökecekti.
Bülent Ecevit'e, Turgut Özal'a suikast girişimlerinden tutun, Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu cinayetlerine kadar birçok "gizem dolu" olay "derin devlet"in işiydi ve detayları da Kozmik Oda'da saklanıyordu.

* * *

Hatırlayalım olayı. Ankara'da, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın evinin çevresinde bir grup asker yakalanmış, bu askerlerin üzerinden Arınç'ın evinin bulunduğu yerin krokisini gösteren notlar çıkmıştı. İddia şöyle devam ediyordu: Askerlerden bir tanesi bu notları yutmaya kalktı...

Üç-beş casusluk filmi izlemiş olan birisinin basitçe kurgulayabileceği bir senaryo. 
Dönemin siyasi iradesi de, Türkiye'de bir "derin yapılanma" olduğunu öteden beri savunuyor, tüm "şer" işlerin kökeninde "kırmızı kitap" ve "derin devlet"in yattığına inanıyordu. 
Savcılık askerleri tutuklanmasını sağladı, bir askerin babasına telefonda söylediği "şu anda evrak yakıyoruz" sözü bile delil sayıldı. Askerliğini bedelli yapmamış, karargâh çevresinde bulunmuş her asker bilir ki, her birlikte bir "evrak yakma bidonu" bulunur. Yazışma sırasında "silinti-kazıntı yapılamaz" türü miatlı evrakların yanlış yazılmış olanları vs. gibi evraklar da bu bidonlarda yakılır. Tutanak bile tutulmadan. Askeriye birliklerin çöplüğünden hiç bir kâğıt parçası (müsvette de olsa) dışarıya çıkarılmaz. Bu bir disiplinin gereğidir...
Neyse, başta Bülent Arınç olmak üzere, dönemin siyasi muktedirleri bu iddianın üzerine balıklama atladı. Resmi adı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı olan ve "Kozmik Oda" olarak bilinen yerde arama emri çıkarıldı.

* * *

Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, bu karara karşı çıktığını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den, ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan bu kararın uygulanmasının engellenmesini istediğini anlattı. Hatta Bülen Arınç'la da görüşmüş Başbuğ ve "Paşa paşa, faili meçhul cinayetlerin sırrı o odada saklı. Buna kimse engel olamaz" cevabını almış.

11. Cumhurbaşkanı Gül "Paşam devletin savcılarına güvenmiyor musun?" cevabını vermiş, Başbakan Erdoğan da "Keşke daha önce bana gelseydiniz. En güvendiğiniz asker arkadaşlarınızı fotokopinin başına koyun ve asla belgelerin asıllarını vermeyin" tavsiyesini almış.
Başbuğ'un yakın çevresine Kozmik Oda'da yapılanlarla ilgili şunları söylediği de yer aldı basın organlarında. Tekzip edilmediğine göre aktaralım: 

"Gece sabahlara kadar 21 fotokopi makinesiyle çalışıldı, 8.5 milyon belge 25 gün boyunca kamyonla taşındı." Yine siyaset kulislerine dayandırılarak çok çarpıcı bir sözü daha gündeme geldi Başbuğ'un: Bu belgeler sızdırıldı ve devlet adına yasadışı örgütlerde çalışan 813 eleman, o bilgiler alındıktan sonra tasfiye edildi... Bu söz, daha sonra eğilip bükülüp "Yabancı istihbarat servisleri ile terör örgütlerine yerleştirilen 813 yurtsever görevlimizin tamamına yakını şehit edildi" şekline dönüştürüldü. 

* * * 

Kozmik Oda'ya girenlerin elindeki listelerden birinde şu kelimeler yer alıyor ve ona göre belge taraması yapılıyordu: "Ankara'da işlenen cinayetler", "Hablemitoğlu", "Ahmet Taner Kışlalı", "Uğur Mumcu", "Danıştay", "Maske Mazereti" ve "Maskeli Görev", "Cami çalışmaları", "Kilise", "Zararlı şahıslar."

Kozmik Oda'nın girilmesine izin verdiği için eleştirilen dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, kendisini şu sözlerle savunuyordu:
"Eğer o gün o kararı vermeseydik bugün Türkiye'de işlenen faili meçhul bütün cinayetler silahlı kuvvetlerin üzerine kalacaktı. Bugün silahlı kuvvetleri bu töhmetten kurtardık. İyi ki diyorum öyle bir karar almışız."
Şimdi, Kozmik Oda'ya girilmesi kararını alan yargı mensupları, mahkemede yargılanıyor ve bir şekilde bu yargılama sonuçlanacak. Kozmik Oda'ya girilmesinin sonucunda devletin gördüğü zarar ise hiç bir zaman telafi edilemeyecek. Mahremiyetini koruyamamış bir devletin, aynı oranda bağışıklık sistemi de zayıflar ve bünyesine giren mikroplara karşı savaşma gücünü yitirir.

Kozmik Oda'dan ne Bülent Arınç'a suikast yapılacağına dair bir belge çıktı, ne de "karanlıkta kalmış" olayları aydınlatan belgeler. 1960'lı yıllardan itibaren CIA ajanlarının da içerisinde cirit attığı "Kontrgerilla merkezi" de çıkmadı ortaya, bağlantılı grupları da...
MİT'in çok önemli isimlerinden birisi olan Hiram Abas'ın, Turgut Özal'a vermek üzere hazırladığı, ancak kendisine ulaştırmadan "çapraz ateş"le öldürülmesine yol açan "dosya" bile çıkmadı.

Kısaca, "lavman operasyonu" başarısız oldu ve devlet bağırsaklarını temizleyemedi. Neden acaba?