Hani bir şarkı vardır: “Saymadım kaç yıl oldu… “diye başlar…

Ama ben günleri sayıp durmaktayım…

Tam 27 gün olmuş evde hapis hayatı yaşayalı…

Bırakın evden dışarı çıkmayı, burnumun ucunu bile camdan çıkarmıyorum korkudan…

Ne olur ne olmaz “ beni ham yapar bu Korona-19” diye…

Yasaklara karşı çocukluğumdan beri bir diklenme, karşı çıkma huyum var ki sormayın…

Şeytan her geçen gün beni dürtüp durmakta…

Düşüncelerime türlü malzemeler yükleyip, tuzak üstüne tuzaklar kurmakta…

-Ulan oğlum sen gazetecisin… Çıkıp sokakları gezmeli… İnsanların bu zor koşullarda çektiklerini gözlemlemeli…  Dertlerini dile getirmelisin bu senin mesleki görevindir…

Bir başka ses içimde yankılanmakta…

 -Aman ha… Seksene merdiven dayamışsın…  Üç kez kanser ameliyatı geçirmişsin…

 72 seans ışın tedavisi… 18 ay göbekten iğne ve her gün bir sürü ilaç…

 Senden artık ne köy olur ne kasaba… Otur oturduğun yerde edebinle…

Kendini… Eşini … Çocuklarını… Torunlarını ateşe atma demekte

Evin içinde dört dönememekteyim…

Vaktimin çoğu yatakta geçiyor çünkü…

Bakmayın siz az önce yazdıklarıma…

Benim için özel için izin çıkarıp yasağı kaldırsalar bile markete ekmek almaya gidecek hâlim bile yok…

Ama yine de gönül koyuyor insan…

Market demişken aklıma geldi…  Yiyecek ihtiyaçlarımız için kızım, ismi lâzım değil bir markete sipariş veriyor…  Ertesi gün market görevlisi malzemeleri getiriyor…

 Zili çalıp kapının önüne torbayı bırakıp gidiyor…

Buraya kadar her şey güzel…

Ama torba boşalınca görüyoruz ki siparişlerin bir kısmı yok…

Sebzelerin bir kısmı çöpe atılacak halde…

Buna rağmen aynı şeyleri yaşamaktayız iki üç günde bir…

Çünkü başka bir alternatifi yok…

Denetleyen yok… Vatandaşının halini soran yok…

Ama televizyonlarda sallamalar çok…

***

Bu arada hakkını yememek lazım…

İzmir Aliağa Belediyesi bir ilki başlattı.

Ve haklı olarak büyük takdir topladı vatandaştan.

Açtığı manav reyonu ile halkın ihtiyaçlarını sipariş üzerine evlerine kadar götürüyor…

Hem de birçok marketten daha ucuz daha kaliteli…

Umarım ne yapacaklarını bilemeyen diğer belediyelere örnek olur…

***

Aile içinde de ilk günlerdeki huzurdan eser yok şimdi…

Mümkün olduğunca uzak ara yaşıyoruz…

TV haberlerinde durumun vahametini öğrendikçe moralimiz bozulmakta…

Çaktırmadan birbirimizi gözlemliyoruz…

Can düşmanın izlerini aramaktayız sesiz ama endişe içinde…

Birbirimize bırakın sarılmayı, aynı anda aynı masada yemek bile yemiyoruz…

Mutfağa ayrı ayrı giriyoruz... Herkes kendi tabağına bir şeyler alıyor ve bir köşeye çekiliyor…

Sinirler iyice gerildi bizim evde… 

Birimizin yaptığı şey diğerimiz için çekilmez gelmeye başladı…

Ben oğluma çıkışırken, karım bana fırça atıyor…

O zaman tırsıp kendimi yatağa atmakta buluyorum çareyi…

Kızım ve torunumun bunalımları, krizleri sıklaşmaya başladı…

Kolay mı, 27 gündür çarşı Pazar dolaşamadılar ya…

Mağazaların vitrinlerine bile bakamamak onlar için ne büyük kayıp…

Üstüne üstlük bir de apartmanın için de gürültü patırtı…

En üst kattakiler dairelerini satıp gitti…

Yeni mal sahibi içine girmeden her tarafı yıkıp yeninden yaptırıyor…

Tabii ki hakkıdır, yaptıracaktır.

Ama her şeyin bir raconu ve adabı var…

Bunlarda ne adap, ne de haber verme veya yalandan da olsa özür dileme gibi bir incelik…

Bu virüs galiba insanların canından önce insanlıklarını alıyor…

-Abi virüsüm geldi ben ne yaptığımın farkında mıyım?…

-Aman virüse yakalanmadan işimi bitireyim…

-İyi ki geldin be virüs her kes senin peşindeyken ben malı götüreyim

Gibi sözleri duyar gibiyim…

Pazar hariç haftanın her günü kafamıza balyozlar iniyor…

Beynimizi matkaplar delik deşik ediyor…

Giriş katında oturduğumuz için aydınlıklara ve bahçeye büyük gürültüyle düşen moloz parçaları yüreğimizi ağzımıza getirmekte…

Yöneticimiz de işbirlikçi midir, yandaş mıdır bir türlü anlayamadık…

Korona-19 mudur,  39 mudur ?…

Yapay mıdır?…  Doğal mıdır?… Bilmiyorum...

Ama  bu  virüs bir an önce çekip gitmezse bizim evde olacakları düşünmek bile istemiyorum…