Doların önlenemeyen yükselişi "haklı" olarak birçok sektörde maliyetleri artırdı. Kur nedeniyle değişen fiyatlar nihai tüketicinin belini bükmeye devam ederken, dün bir ana haber bülteninde "lüks" konutlara yüzde 20 indirim yapıldığına ilişkin bir haber izledim. Haberden sonra yapılan yorumda "Bu binalar yüzde 20 daha düşük fiyata satılabiliyorsa demek ki şimdiye kadar ev alanları kazıkladınız" suçlamasında bulunuldu. Yoruma elbette katılıyorum. Ama satılan konutların residence vs. olduğu düşünülürse "kazıklanma" kelimesi alıcıyı fazla da zarara uğratmamıştır diye düşünüyorum. Tam da bu noktada "Acaba bir lüks daire kaça mal oluyor" diye düşünürken telefonum çaldı.

BİR LÜKS DAİRE 50 BİN LİRA 

Arayan İstanbul'da "normal" daireden başlayan müteahhitliğini lüks konutlara kadar büyüten bir arkadaşımdı. Kendisine aklımdan geçen soruyu yönelttim. Cevabı noktasına virgülüne dokunmadan buraya kaydediyorum: "70 metrekare lüks bir dairenin en 'kabadayısı'nın fiyatı 52 bin lirayı geçmez." Kabadayıdan kasıt en lüksü. Yani lüks bir residence'den ev alıyorsunuz ve 52 bin liralık konuta 2-3 hatta 5 milyon dolar veriyorsunuz. Bu fiyata elbette işçilik vs. dahil değil. Ama işçinin bir lüks banyo taşı kadar değeri olmadığı ülkemizde bunun hesabı yapılmıyor. Demek ki kazıklanmanın da bir "lüksü" var.

DÜKKANLAR BOŞ AMA...

Konu kur fiyatlarından açılmışken birkaç hafta önce AVM sahiplerinin kiracılarına kur farkını yansıttığını ve bu yüzden dükkanların teker teker boşaldığını, esnafın iş yapamadığını söylemiştik. Şimdi bu duruma AVM'lerin bağlı olduğu dernekten de ses çıkmaya başladı. AVM sahiplerinin en yetkili seslerinden bir zatı muhterem de dolar yüksek,  dolar insin diye feveran ediyordu. Bu feveran sonrası anlaşılamayan durum ise şu. AVM sahipleri neden bu durumdan şikayet ediyor da kuru sabitlemiyor. Dükkanlarının boş kalması pahasına burunlarından kıl aldırmıyor. Hatta mağaza sahibi bir esnaf mal sahibine dolar karşılığı TL teklifinde bulunuyor ama bu bile kabul edilmiyor. Elbette bu işte bir tuhaflık var.

İTHAL VEKİLE YER YOK 

Tüm bu olumsuz gelişmelerden sonra ufukta görünen parlak ışık elbette seçim... Ekonominin normalleşmesi, büyükşehirlerdeki göç ve çarpık yapılaşma, gelir dağılımının adaletsizliği, devletin har vurup harman savurduğu paralar, açlık sınırındaki vatandaşlar, işsizler, öğrenciler, cezaevleri... Tüm bu sorunları çözecek, gerçekten Türkiye için çalışacak gerçek milletvekillerine ihtiyaç var. Özellikle hayatının büyük bir bölümünü memleketinde geçirmiş 3-5 kuruş parası olduğu için Meclis sandalyelerini işgal edip, sesi soluğu çıkmayan ya da ne konuştuğunu bilmeyen vekil adaylarının bu  seçimde listelerde yer almaması gerektiğini ileri sürüyorum. Bu seçimde liderlerin listeleri oluştururken liyakatın (!) yanı sıra aday olunan kentte en az 10 yıldır oturan, kentin sorunlarını kendisi de yaşayan kişileri ilk sıralara yerleştirmelerini bekliyoruz. Ama bu beklentimizin yine hayal olarak kalacağını da bilmiyor değiliz.