İnsanlar doğumdan ölüme kadar birbirine gereksinim duyarlar. Doğarken nasıl başkasının elli gerekiyorsa, ölünce de defnedilmesi için başkalarının eli gerekir. Düğün de, ölüm de konu komşu ile kaldırılır. Ne güzel sözdür şu atalar sözümüz: "Komşunun kötüsü insanı mal sahibi yapar." Komşular birbirine yardım etmeli, bu hem dinimizin hem geleneğimizin kuralı. Ama diyelim ki buna uymayan oldu. Çok önemli bir anda, komşusuna gerekli olan aracı vermeyip onu zor durumda bıraktı. Bu kez, zor duruma düşen kimse, bir daha aynı duruma düşmemek için o aracı satın alır ve bir mala kavuşmuş olur. İşte atasözümüzün anlatmak istediği bu.

        Komşu, komşuyla ilgilenmeli, korumalı

    "Komşu kapısı" diye dilimizde bir deyim var. Yakın yer, uzak olmayan yer, sürekli girilip çıkılan yer anlamına gelir. Bu da geleneklerimizde, komşuluğun yakınlığını gösteren bir kanıt olsa gerek. Komşuların içten duygularla karşılıklı gidip gelmeleri insani görev olarak da bilinmekte. Daha yakın ilgi kurmak, sorunlarını dinlemek, noksanını görmek, çözümler aramak ancak böyle mümkün olabilir. Böylece birbirlerini koruyabilirler. Birbirlerinin malı, namusu, birbirlerine emanettir. Komşuya hıyanet, emanete hıyanettir ki, emanete hıyanet, Türk gelenek ve görenekleri içerisinde en büyük suçtur.

    Geleneklerimizdeki bir özelliğin daha altını çizmek istiyorum. Komşu hak ve ilişkilerinde, din, mezhep ve ırk ayrılığı gözetilmemiş, inancı ne olursa olsun, komşular birbirleriyle yakından ilgilene gelmişler. Bu sosyal ilişkide, saygı her dem temel olmuş. Komşuyu rahatsız etmemek, onların hoş karşılamayacağı davranışlardan uzuk durmaya çaba harcanmış. 

    Folklor araştırmacısı  Müjgan Üçer'in Sıvas yöresinden topladığı ölçülü sözlerden biri şöyle :
    "Leylek benim neden komşum
    Yazın gelir, güzin gider
    Karga benim her dem komşum
    Yaz da burada kış da burada."

Sıvas'ta bir bayan, çoğu zaman, başka yere giden ve evinde oturmayan komşusuna böyle söyleyerek, vefanın kargada bile olsa güzelliğini dile getirmiş. Toplumumuzda komşuluk ilişkisine çok önem verildiği için bu tür sözler, ilgisizlik ve vefasızlıkta söz temsili olarak söylenir olmuş.

    Kuşkusuz güzel yurdumuzun her yerinde birbirinden güzel özlü sözler söylenmekte komşuluk üzerine. Ama söz Sivas'tan açılmışken, oradan derlenmiş bazı söz ve deyimleri buraya aktarayım da, varın siz istediğiniz yorumu yapın :
    Komşu boncuğunu çalan, gece takınır.
    Komşu canı ile gezmek
    Komşu içinde olmak
    Komşu kapısına çevirmek
    Komşu kızını almak, kalaylı tastan su içmek gibidir.
    Komşu komşunun külüne muhtaçtır.
    Komşu komşuya bakar, canını oda (ateşe) yakar.
    Komşu sakalı düz gerek,
    Komşu tütünü ile pişer.
    Komşuda pişer, bize de düşer.
    Komşudaki kolayda.
    Komşudan bulgur döşürüyor, oynaşa pilâv pişiriyor.
    Komşum şen,ben şen.
    Komşum var diye öğünme, başına bir iş gelmeyince.
    Komşunu iki inekli iste ki sen de bir inekli olasın.
    Komşunun ekmeği komşuya borçtur.
    ....................

    Bu sözlerin arkası gelmez. Biz yine başa dönerek konuyu toparlamaya çalışalım. İnsanlar birbirleriyle; aynı işyerinde aynı odada olsun, çarşı pazarda olsun, oturum yerlerinde olsun komşuluk ederek yaşamlarını sürdürmekteler. Çağlar ötesinde çadır komşuluğu ile başlayan ilişkiler, daha sonra köy ve kasabalarda bahçe, tarla komşuluğu ile sürmüş. Geleneğimizde komşusu siftah etmeden alışveriş etmemiş dükkân sahipleri. 

    Ne yazık ki,  Ahmet Muhip Dranas'ın güzel komşu "Fahriye Abla"sını anlatırken çizdiği mahalleler, kutu gibi küçücük, pencereleri sardunyalı, balkonu sarmaşıklarla örtülü evler şimdi yok. Hızlı kentleşme sonucu, apartman komşuluğu diye bir kavram ortaya çıktı.

     Aslında bugün komşu, akrabadan daha yakın birbirimize. Çoğu, yirmi dört saat, ortak kullandığımız bir duvarın ötesinde yaşıyor komşularımız. Komşu hakkını Tanrı hakkı gibi kutsal sayıp, onların rahatları için elimizden geleni yapmak görevimiz, aynı olumlu davranışları komşularımızdan beklemek de hakkınız