Birkaç yıldır velilere yük olmasın düşüncesiyle ilk ve orta öğretimde ders kitapları öğrencilere ücretsiz dağıtılıyor.

Ancak kitapları ücretsiz dağıtmakla eğitimdeki sorunlar çözülmüyor.

Ücretsiz dağıtılan ders kitaplarının büyük çoğunluğu yetersiz, konular tam anlatılmıyor, yanlış bilgiler var…

Öğrencilerin dersi anlamasını sağlamaktan ve yeni bir şeyler öğretmekten çok uzak…

Özü kitaplar işe yaramıyor.

Ders kitapları işe yaramayınca, öğretmenler mecburen yardımcı kaynak kitap arayışına giriyor.

Yardımcı kaynak kitaplar hem çok pahalı, hem de her öğretmen farklı kaynaklar önerdiği için birlik sağlanamıyor.

Bazı okullarda müdürler yardımcı kaynak kitapları yasakladığı için ders kitabı dışında başka kaynak kullanılmıyor. Bu kez de öğrenciler arasında haksız rekabet oluşuyor.

Yardımcı kaynak kullanılmadığı zaman ders kitapları ile öğrencinin konuyu anlaması ve kavraması mümkün değil.

Yeni atanan öğretmenlerin tecrübesizliği ve de bazı derslere ücretli öğretmenlerin girdiği düşünülürse, durumun vahameti daha iyi anlaşılıyor.

Eskiden ders kitapları yeterli ve ihtiyacı karşıladığı için yardımcı kaynağa çok gerek duyulmuyordu.

Ders kitaplarını bedava dağıtmak çözüm değil…

Önemli olan öğrencilerin ihtiyacını karşılayacak, gerektiğinde öğretmenlere bile rehberlik edecek kalitede ders kitabı hazırlamaktır…

Ben yaptım oldu, mantığıyla hareket edilirse, yanlış bilgilerin dolu olduğu, anlaşılmaz ders kitapları ortaya çıkar…

Her şeyden önce ders kitaplarının öğrencinin seviyesine uygun olması ve öğrencinin anlayabileceği dilde yazılması şarttır…

Ders kitapları, masa başında oturanlar tarafından değil de, sınıfta ders anlatan, öğrencilerle iç içe olan, öğrencinin ruhsal durumunu anlayabilen tecrübeli öğretmenler tarafından hazırlanmalıdır…

Ders kitapları yetersiz olunca eğitimde kalite ister istemez düşüyor.

Milli Eğitim Bakanlığının çok acil tüm ders kitaplarını gözden geçirmesi ve yeniden yazdırması şarttır.

*****

Profesör ve seyis

Bir profesör konferans vermek üzere salona girer. Ama bakar ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boştur. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen Profesör sonunda seyise sorar:

- Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?

Seyis cevap verir:

- Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.

Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlar. İki saatten fazla konuşur. Konferanstan sonra kendini mutlu hisseder. Dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sorar:

- Konuşmamı nasıl buldun?

Seyis cevap verir:

- Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Yine de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim; ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.

Kıssadan hisse, “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anladığı kadardır.”

*****

TEBESSÜM

Bir ömür

60 yaşındaki ünlü ressam, bir lokantaya girer. Cebinde parası yoktur. Lokantacıya yapacağı portresine karşılık yemek yemek istediğini söyler. Güzelce karnını doyurur. Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Kalkarken lokantacı gelir, resme bakar, beğenir ama yine de söylenir:

- Güzel ama bir dakikada yaptınız bunu, oysa bir saattir yiyorsunuz.

Ressam:

- Bir dakika değil, 60 yıl ve bir dakika.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Eğitim kafayı geliştirmek demektir, belleği doldurmak değil.

Mark Twain