Doların bir anda fırlaması ile ekonominin dengeleri alt üst oldu.
Marketlerde artık her gün fiyatlar değişiyor. İthal ürünlerin de, yerli malların da fiyatı artıyor.
Hatta bazı ürünlerde iki yönlü fiyat artışı oluyor.
Hem zam yapıyorlar, hem de gramajı düşürüyorlar.
Çoğu insan gramajın düşürüldüğünün farkında bile değil, çünkü aynı ambalajla satılıyor.
Ekmek bile zamlandı. Zam yapmadık dediler ama gramajını düşürdüler... Fiyat aynı ama daha az ekmek alıyoruz.
Sadece marketlerde değil, her alanda fiyat artışı var.
En büyük artış ise ev ve işyeri kiralarında oldu...
Uzun zamandır, özellikle İstanbul'un bazı bölgelerinde Suriyelilerin gelmesiyle kiralarda aşırı artış olmuştu...
Şimdi bir de dolara bağlı fiyat artışı eklenince iş zıvanadan çıktı...
İstanbul'un en ücra köşelerinde bile ev kiraları aşırı arttı.
İstanbul'un en tenha semtinde; iki oda bir salon, köhne, ışık almayan, merdiven altı bir ev tutacağım deseniz kirası bin beş yüz liradan başlıyor.
Biraz oturulabilecek türden evlerin kirası ise en az iki bin lira...
Asgari ücretle çalışan biri, bir maaşıyla bile oturacak ev bulamıyor...
Eğer bir ailede tek kişi çalışıyorsa ve de asgari ücretli ise geliri, kirasını bile karşılamıyor.
Kiraların artması sadece yeni ev tutacakların sorunu değil... Eski kiracılar için de sorun...
Zam döneminde kiralar aşırı artacak. Hatta bazı ev sahipleri arada zam istemeye başladı bile... 
Lüks giyinmezsiniz, mutfak masrafını asgariye indirirsiniz...
Ama başınızı sokacak bir yerin olması lazım... 
Kiralar bu kadar artarsa, insanlar ne yapsın, sokakta mı kalsın? Buna bir çare bulunmalı...
 
*****

Kızıma çok iyi bak

Öğretmen bir gün denizin ortasında batmak üzere olan bir geminin hikâyesini sınıfta öğrencilerine anlatır.
Gemi, denizin ortasında aniden batmaya başlar. Gemideki bir çift cankurtaran botuna yaklaşırken sadece bir kişilik yer kaldığını görür. O an adam, karısını geride bırakır ve bota atlar. Batmak üzere olan gemideki kadın eşine bakar ve son cümlesi şu olur... 
Öğretmen bir an durur ve öğrencilerine, "Sizce kadın, kocasına ne demiş olabilir?" diye sorar. Öğrencilerinin çoğu; "Senden nefret ediyorum. Nankör herif!" söylemiştir, diye cevap verir. Öğretmen, köşede sessizce oturan bir çocuk görür ve aynı soruyu ona da sorar.
Çocuk, "Öğretmenim bence, çocuğumuza iyi bak demiştir" diye cevap verir.
Öğretmen şaşırarak çocuğa sorar, "Daha önce bu hikâyeyi duymuş muydun?"
Çocuk, kafasını sallar ve "Hayır ama annem, babama vefat etmeden önce aynı şeyi söylemişti" der.
Öğretmen suratında üzgün bir ifadeyle, "Cevabın doğru" der.
Gemi batar, adam evine gider ve kız çocuğunu tek başına yetiştirir. Yıllar sonra çocuk vefat eden babasının günlüğünü bulur. Meğerse çift gemi seyahatine çıktıklarında kadına ölümcül hastalık teşhisi konmuş.
O kritik anda, baba ölmek üzere olan eşi yerine kendini bota atmış. Baba günlüğünde "Denizin dibine beraber batmayı o kadar isterdim ki... Ama çocuğumuz için, tek başına denize batmanı izlemek zorunda kaldım" diye yazmış.
Hikâye biter ve sınıf sus pus olur. Öğretmen, çocukların hikâyeden gereken dersi çıkardıklarını düşünür. İyiyle kötüyü ayırmanın, aralarındaki ince çizginin ne kadar kafa karıştırıcı olduğunu, olaylara yüzeysel bakmamayı ve ön yargıda bulunmamayı anladıklarını düşünür.

  ***

TEBESSÜM

Sen söyle

Adam, lüks erkek kuaföründe oturmuş bir yandan sakal tıraşı, bir yandan da ellerine manikür yapılıyor.
Manikürü yapan sarışın kadın, adamın ilgisini çeker; "Güzelim, bu gece benimle çıkmaya ne dersin?"
Kadın gülümser:
- Özür dilerim ama ben evliyim.
- Boş versene. Seninkine telefon et bu gece işin çıktığını, eve gelemeyeceğini söyle!
- İstersen sen söyle, şu anda seni tıraş ediyor... 

*****
GÜNÜN SÖZÜ
İkiyüzlünün dilinde tat, kalbinde fesat gizlidir.
Özdemir Asaf