Amerika’da seçimler yapıldı. Son bir haftadır özellikle haber kanallarında sürekli ABD’deki seçimler konuşuluyor.

100’dan fazla insanımızı kaybettiğimiz İzmir depremi bile maalesef unutuldu.

Seçimi kim kazanacak; Biden kazanırsa ne olur, Trump kazanırsa ne olur? Aman seçimi Trump kazansın, yoksa başımıza neler gelir telaşı!

Trump kazansın diye neredeyse Amerika’ya gidip oy kullanacak kadar kendini kaptıranlar var.

İnsan seyrettikçe, konuşulanları duydukça üzülüyor, kahroluyor.

Amerikan seçimlerini, ülkemizin geleceği ile bu kadar ilişkilendirmek, Amerika’daki seçim sonuçlarını Türkiye’nin geleceği gibi yorumlamak hangi akla hizmettir anlamak mümkün değil.

Tabii ki Amerika’daki seçimler, tüm dünya gibi ülkemizi de ilgilendiriyor.

Ama bu telaş, bu korku neyin nesi?

Ülkemiz Amerika’nın mandası değil ki; geleceğimiz Amerika’daki seçimlere bağlanıyor, ölüm kalım meselesi haline getiriliyor.

Biden, Türk düşmanı imiş de seçilirse, ülkemize çok zarar verir…

Trump Türk dostu idiyse o hakaret dolu mektubu niçin yazdı veya Türk dostu idiyse ülkemize ne faydası dokundu? Mesela parasını bile verdiğimiz uçaklarımızı alabildik mi?

Ülkemizde bir yerden emir bekleyenler, Amerika’da da sistemin öyle işlediğini düşündükleri için bir kişinin başkan seçilmesiyle ülke politikasının baştan aşağı değişeceğini sanıyorlar.

Kendileri günü birlik yaşadıkları ve akşamdan sabaha plan program değiştirdikleri için Amerika’da da sistemin bu şekil yürüdüğünü düşünüyorlar.

En acısı da ülkemizi o kadar aciz görüyorlar ki, Amerika’daki seçimin kaderimiz olabileceğine inanıyorlar…

Muhtemeldir ki, birileri bilinçli olarak ülkemizde yaşanan olumsuzlukları gündeme getirmemek için konuyu Amerika’ya bağlıyor.

Yarın öbür gün özellikle ekonomi ve dış politikada daha büyük sorunlar çıkarsa, Biden yüzünden oldu diyecekler…

Gelmesi muhtemel büyük sorunlar için şimdiden mazeret hazırlıyorlar.

Kendilerince geleceğe yatırım yapıyorlar.

Herkes istediği tiyatroyu oynayabilir, istediği oyunu seyredebilir.

Yeter ki güzel ülkeme zarar vermesinler.

*****

 Bozkurt esir edilemez

Bir röportaj sırasında İngiliz televizyoncunun dikkatini duvardaki Hilâl ve Bozkurt çeker.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’e bunun ne olduğunu sorar:

“O Bozkurt’tur” der Elçibey ve ekler:

“O gördüğünüz Türk milletinin sembolüdür, totemidir.”

İngiliz televizyoncu biraz düşündükten sonra özür dileyerek tekrar sorar:

“Niçin kendinize vahşi ve yırtıcı bir hayvanı sembol olarak seçtiniz?”

Elçibey’in cevabı ders verir niteliktedir:

“İngilizlerin sembolü olan aslan hayvanların kralıdır değil mi? Ancak bu kral dediğiniz hayvana sirklerde üç kilo sosis verip yanan halkaların içinden sağa sola zıplatırsınız...

Vahşi ve yırtıcı dediğiniz Bozkurt’a bunu yaptıramazsınız. Bozkurt, özgürlüğünü ve onurunu hiçbir şeye değişmez. Bozkurt’u zincire vurup kafese atsanız bile ya üzüntüden ölür ya da zincir ve kafesi parçalayıp gider.

Bozkurt’u yok edebilirsiniz, öldürebilirsiniz ama sindirip esir edemezsiniz. Bozkurt’u kendinize tâbi kılamazsınız.

İşte bu nedenle Türkler kendilerine mücadele sembolü olarak Bozkurt’u seçmiştir.”

*****

TEBESSÜM

Şemsiye

Zengin ve şımarık biri, yağmurlu bir günde şemsiyesinin altına alarak ıslanmaktan kurtardığı adamı her gördüğünde; “Ne haber! O gün şemsiyemi tutmasaydım ıslanacaktın” diyerek başına kakmaktadır.
Adamın, bir iyiliği bu kadar tekrar edilmesine karşı tahammülü kalmamıştı. Yine aynı sözleri duyduğu bir gün kendisini gördüğü ilk su birikintisinin içine atarak üzerinde ıslanmadık bir yer bırakmadı.

Sırılsıklam adama dönerek; “O gün şemsiyeni tutmasaydın, en fazla bu kadar ıslanırdım. Sen şemsiyeni tutmadın kabul et, ben de kendimi ıslanmış farz edeyim” dedi.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İnsan sevdiğini unutur ama sevilmediğini asla.

Dostoyevski