Kıbrıs konusunda Atilla Çilingir'den bir yazı aldık. Çilingir, bu yazısında "Kıbrıs'ta bundan sonra ne olur?" sorusuna yanıt arıyor. Kıbrıs konusunda çözümsüzlüğün artık sona ereceği görüşünü de dile getiren yazar, ''Şu an Kıbrıs adasında kurulu devletlerin yapısı, halkların yaşam biçimi'' ne ise; onun devamı olacaktır" görüşünü yansıtıyor.

Son derece akıcı bir dille kaleme alınan bu yazıyı hep birlikte okuyalım:

" Kıbrıs'ta bundan sonra olabilecek yegâne şey; her iki kesimde kurulu devlet yapısının, her iki halkın yaşam biçiminin devamı olacak; Kıbrıs adasının bugününden farklı bir çözüm şekli gelişmeyecektir.

Onca yıldır devam eden müzakereler sürecine, uluslararası toplumun konuya yaklaşım biçimine, Rum-Yunan ikilisinin çözüm sürecinde oynadığı oyunlara, Türkiye'nin ada üzerindeki vazgeçilmez haklarına bakıldığında:

Kıbrıs konusunun bir 60 yıl daha çözümsüz kalacağını söylemek artık çok güçtür...

Kıbrıs adasında şurası çok net olarak ortaya çıkmış, değişmez olduğu anlaşılmıştır ki:

Ne Kıbrıs Türk Halkı kanı ve canı pahasına elde etmiş olduğu egemenliğinden, kurmuş olduğu KKTC devletinden vaz geçecektir. Ne de Rum tarafı sırf çözüm olsun diye Kıbrıs Türk Halkına azınlık haklarından bir fazlasını verecektir.

Bunun yanı sıra uluslararası toplumun yarım asırdan fazla bir süredir ortaya koymuş olduğu Kıbrıs'taki çözüme odaklı önerilerinden de, çözüm planlarının tamamından da bir sonuç çıkmamış, bundan sonra çıkacağı da yoktur!

Çünkü bu iki yüz yüzlüler Kıbrıs'ta çözümle değil; Kıbrıs adasının stratejik konumuyla, çevresinde tespit edilen zengin enerji kaynaklarıyla ilgilenmektedir.

Adada yaşayan her iki halkın anavatanlarının adaya bakışlarını analiz ettiğimizde ise:

Türkiye'nin ada üzerinde elde etmiş olduğu yasal ve tarihsel haklarından vazgeçmeyi asla düşünmediği, Yunanistan'ın ise AB üyeliğinin avantajlarını da kullanarak, Türkiye'nin ada üzerindeki garantörlük hakkının kaldırılmasının, Türk askerinin Kıbrıs'ı terk etmesinin çözüme giden tek yol olduğundan asla vazgeçmeyeceği görülmektedir.

Sıralamış olduğum bu nedenlerden daha da önemlisi Kıbrıs adasında yaşayan her iki halkın konuya bakış açılarının ne olduğuna da bakmak da gerekir.

Bu önemli noktada şunları söylemek, gerçeğin ta kendisi olur:

Adanın güneyinde yaşayan Rumların Türklerle yeniden bir arada olmak istemediğini belirleyen pek çok anket sonucunun yanı sıra, 1974 öncesi kuzeyde bıraktıkları mallarına kavuşmalarının; evlerine, arazilerine dönmeleri umudunun yok denecek kadar az oluşu, adalı Rumların mevcut konumlarına razı oldukları gerçeğini de ortaya koymaktadır...

Adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıs Türk'üne gelince; bugünün şartlarıyla 1974 öncesini mukayese ettiğimizde, yaşam şartlarında elde etmiş oldukları maddi manevi tüm kazanımlar, mutlu bir yaşam için onlara büyük bir avantaj sağlamıştır. Olası bir çözümde Rumlarla yeniden iç, içe yaşamaları demek; onların bu kazanımlarından ya vazgeçmelerini, ya da Rumlarla paylaşmalarını gündeme getirecektir ki! Hiçbir Kıbrıs Türk ailesi böylesi bir durumla karşı, karşıya gelmek istemez.

İster altı ay sonra KKTC'de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle göreve başlayacak yeni Cumhurbaşkanı, her şeyi sil baştan yeni bir müzakere süreci başlatalım diye bir açıklama yapsın,

İster Rum tarafının temsilcisi çözüm için diyerek yeni bir adım atsın,

İster BM-AB ikilisi bu defa çözüme ulaşılacak diye yeni bir plan açıklasın,

İsterse anavatanlar ikilisi sürece yeniden bakalım desinler, bunların hepsi sadece zamana oynamak olacaktır.

Her iki taraftan birisi karşı tarafın şartlarına evet demediği, anavatanlar da bu şartları onaylamadığı sürece adada çözüm olmayacak, yıllar sonra da olsa; en nihayetinde hem adada yaşayanlar, hem uluslararası toplum, hem de anavatanlar adadaki mevcut yapıyı kabul etmekten başka bir çözüm olmadığını anlayacaktır.

Onun içindir ki, Kıbrıs'ta bundan sonra ne olur sorusunun cevabı:

''Şu an Kıbrıs adasında kurulu devletlerin yapısı, halkların yaşam biçimi'' ne ise; onun devamı olacaktır."