Irak'ın kuzeyinde bir Barzanistan yaratma projesi, sözde bağımsızlık referandumuna kadar bu denli büyük itirazlara yolaçmamıştı. Aslında itiraz, Irak'a bağlı özerk bir bölgenin bağımsızlığını ilan etmesine değil, Musul, Kerkük gibi demografik yapısı tartışmalı, petrolü bol bölgelerin kontrolüyle ilgiliydi.

Irak ve Şii milis gücü Haşdi Şabi, Kerkük'ü çok hızlı bir şekilde ele geçirdi ve zafer sarhoşluğuyla "iş bitti" havası yayıldı bölgeye. Kerkük'ün DEAŞ işgali sırasında şehirden göç edenler de geri dönmeye başlamıştı. Barzani'nin ABD desteğiyle bölgeden sürdüğü Türkmen ve Arap unsurların da dönüşü konuşuluyordu. Nüfus ve tapu kayıtları Barzani aşireti tarafından sistematik olarak yok edildiği için "Kim, nereye dönecek?" sorusuna cevap aranıyordu. Barzani aşiretinin bölgeye yerleştirdiği Kürtlerin, Kerkük'ü terk edip etmeyeceği konuşuluyordu. Hatta, Türkiye'yi stratejik derinlik girdabına sokan Ahmet Davutoğlu, yüzdelik paydalara ayırarak Kerkük'e "özel statü"den söz ediyordu. 10 maddelik öneri, "Yeni Dünya Düzeni"nin ilk start aldığı Yugoslavya'da kurulan Bosna Hersek'e dayatılan Dyton Anlaşması'ndan da geri ve ağır bir formüldü aslında. Bosna bugün Dyton Anlaşması'nı hâlâ sindiremiyor ve derin sıkıntılarını yaşıyor.

Konuya ilgi duyan ve görüşlerime önem veren dostlarım, "Kerkük kurtarıldı" diye sevinirken, onlara hep şu uyarıyı yaptım: Hiç bir şey gözüktüğü gibi değil, bekleyip görelim...

Çünkü "şaşırtıcı" bir hızla Kerkük'ü ele geçirmişti Irak ordusu ile Haşdi Şabi. Barzani cephesi, siyasi rakibi Talabani peşmergelerinin cepheyi terk etmesine bağlamıştı hezimeti. Halbuki, PKK'nın Washington temsilcisi iken Barzani'nin Kerkük'e Vali atadığı Necmeddin Kerim de şehri ilk terk edenlerden olmuştu...

Kerkük'ün bir günde el değiştirmesinin faturası, PKK'ya ve Necmeddin Kerim'e çıkarılmadı. ABD'nin dayattığı Anayasa'ya göre yapılan seçimle Irak'ın ilk Arap olmayan Cumhurbaşkanı seçilen Celal Talabani'nin Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne (IKYB) kesildi fatura. IKYB'yi Barzani karşısında etkisizleştirecek bir şekilde...

* * *

Kerkük'de dün zafer çığlıklarının yerini bir şaşkınlık, bir "ne oluyoruz" havası aldı. Yıllar içinde Kerkük'e yerleştirilmiş ve silahlandırılmış Kürtler, Haşdi Şabi'ye karşı "şehir savaşları" başlattı. Kerkük merkezinde Penca Ali, Şorice ve Rehimawa mahallelerinin, Çimen askeri noktasının geri alındığı haberi Rudaw'da yayınlandı.

Kısaca, Kerkük'te "sivil milis"lerle sokak savaşları başladı. Tıpkı, Rojava bölgesinde DEAŞ'a karşı Barzani peşmergeleri ile PKK'nın verdiği türden bir savaş...

Bazı mahallelerin Kürt milisler tarafından ele geçirilmesinden önce, "kime ait olduğu bilinmeyen uçaklar" bombalamış bölgeyi. Bazıları ABD ve koalisyon uçakları diyor, bazıları da ABD'nin Barzani'ye hediye ettiği uçaklar...

Büyük Ortadoğu Projesi'nin en tepelerinde yer alan Senatör McCain'in "Kerkük'te bizim silahlarımız kullanılmadığı sürece bizim için sorun yok" açıklamasını da hatırlatalım hemen...

Şu anda Kerkük'te sokak savaşları devam ediyor. Elbette ABD'nin verdiği silahlar da kullanılıyor. Bu silahlar sadece madein USA yazan silahlar değil. ABD'nin yıllardır Balkanlar'dan çeşitli şirketler aracılığıyla aldığı eski Sovyet silahlarını bölgeye yığdığı artık sır değil. Bulgaristan, Hırvatistan ve Sırbistan'da SSCB zamanında kurulmuş fabrikalarda üretilmiş silahlar bunlar. Senatör McCain "Bizim silahlarımız" derken, bunları kastetmiyor doğal olarak. Ama aynı McCain, PKK'nın

ABD'nin silahlandırıp kendilerine verdiği zırhlı Hummer'lerle çatışmalara katılmasını mesele yapmıyor.

* * *

Kerkük'te şu anda kazanan yok. Irak yönetimi, göreceli bir prestij kazandı ama PKK'lı Necmeddin Kerim'in yerine atanan Vali göreve başlayıp, Kerkük'ü yönetme becerisini gösteremediği taktirde bunun bir anlamı yok.
Haşdi Şabi, mezhepçi bir örgüt. DEAŞ'tan çok farklı yöntemler izlemiyor. Dolayısıyla, Kerkük'teki Şiiler tarafından bile çok makbul görülmüyor. 

Ortaya çıkan tabloya göre, İran uzantısı Şii Haşdi Şabi ile, ABD'nin müttefiki Barzani peşmergeleri ve PKK'lılar çarpışıyor. Bağdat kuvvetleri geri çekiliyor. Şii Türkmenler ise kendilerini korumakla meşgul. Çatışanlar, Kürt şovenistler, mezhepçi Haşdi Şabi ve Bağdat yönetimi. Arada kalanlar ise Türkmenler...

Henüz CIA'nın İran'a karşı yapılacak operasyonların başına getirdiği "Ayetullah Mike" olarak bilinen Michael D'Andrea'nın neler yaptığını bilmiyoruz. CIA içerisinde bile kendisinden korkuyla söz edilen "Karanlık Prens" Michael'in Haziran ayından bu yana bölgede hayli faal. 

Görev süresi 2015'te dolmuş ve yeniden seçilmediği için "yetkisiz" bir şekilde referandumda ısrar eden Barzani'yi bu yola sürükleyenlerin başında Müslüman olduğunu söyleyen günümüzün Lawrence'si Michael D'Andrea olmasın sakın...
Geçtiğimiz yıl, hem Rusya'nın hem ABD'nin Kürt örgütleri gözdesi yaptığını yazmıştım bu sütunda. Değişen birşey yok ve süreç devam ediyor. "ABD Barzani'yi sattı" görüntüsü de gerçekçi değil.

Süreç, PKK'nın Rakka ve Kerkük'te elde edeceği başarılarla Barzani'yle eşit ortak olması yolunda hızla ilerliyor. Yanlış anlaşılmasın, kazanan Kürtler de olmuyor. Irkçı Kürtler, tepih taneleri gibi tek ipe diziliyor. Henüz imamesi belli olmayan bir tespih... Bu arada bölgede ırkçı ve mezhepçi savaş gittikçe kökleşiyor.

Bölgede ikinci bir Lübnan oluşmasın sakın...