Türkiye bugünküne benzer bir kuşatmayı ve global operasyonu en son Kurtuluş Savaşı öncesinde yaşamıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, muhtarlarla son buluşmasında "1914 yılında, 2.5 milyon kilometrekare olan topraklarımız, 9 yıl sonra 780 bin metrekareye düştü" diyerek o yılları hatırlatıp "Misak-ı Milli"ye dikkat çekmişti hatırlarsanız. Misak-ı Milli'yi Gazi Mustafa Kemal'in gündeme getirdiğini de vurgulayarak. Gerek "resmi tarih", gerekse "uydurulmuş alternatif tarih" bize ne 1914 şartlarını, ne aradaki 9 yıl içerisinde olup bitenleri ne de 1923'ü ve sonrasını öğretmedi bugüne kadar. Bir yanda Gazi Mustafa Kemal'in adının arkasına saklanarak "Atatürkçü" sıfatıyla tek kişilik tarih yazanlar, diğer yanda ise Atatürk düşmanlığı ve anlamsız hilafet çığırtkanlığıyla "ihanet" senaryosu yazanlar arasına sıkıştı kaldı Türkiye.

ABD ve omuzdaşı emperyalistler, Büyük Ortadoğu Projesi'nin en can alıcı ameliyatını başlattı Musul ve Kerkük üzerinden. Ortadoğu'da yakılan ateşin kıvılcımları Türkiye'ye sıçrayıp dururken, olayı sadece iç siyaset malzemesi olarak kullananlar birçok şeyi gözden kaçırdı. Muhalefet bu süreci iyi okuyamadığı gibi, dönemin hükümet yöneticileri de stratejik hatalar yaptı bölgede. Bugün atılan adımların çoğu o yüzden "gecikmiş" hamleler olarak adlandırılıyor bölgenin uzmanları tarafından...

* * *

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Gazi Mustafa Kemal gündeme getirdi" diyerek pas attığı Atatürkçü kesim nedense misak-ı milli konusunu yine gündemine almadı. Birkaç cılız "analiz" dışında bu konuyla nedense pek ilgilenmiyor bizim "rozet" ve "çelenk" Atatürkçüleri.

Mustafa Kemal Atatürk, misak-ı milliyi nerede, nasıl gündeme getirmiş ve bu konularda neler söylemiş araştırmak yine bize düştü. Bilgi tazeledik daha doğrusu... Bunları alt alta aktaralım ki, "resmi tarih" ile "alternatif uydurma tarih" arasında sıkışıp kalmış olanlar gerçek bilgilerle hakim olsun konuya...

Kurtuluş Savaşı'nı kazanan başkomutan sıfatıyla 1922 yılında Fransız Le Figaro gazetesine konuşan Gazi Mustafa Kemal, hedefini şu sözlerle özetliyor:

''...Avrupa'da, İstanbul ve Meriç'e kadar Batı Trakya; Asya'da Anadolu, Musul Arazisi ve Irak'ın kuzeyi. Arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri isteriz. Bunları kurtarmaya azmettik ve kurtaracağız!''

Henüz cumhuriyetin ilan edilmediği, Lozan'ın imzalanmadığı ve Milli Mücadele Meclisi'nin görevde olduğu dönemde "bundan sonrasını" kestirmek için yolunu Ankara'ya düşüren Amerikalı gazeteci Richard Eaton 1922 yılında Atatürk'e şu soruyu soruyor: "Kazandığınız zaferden sonra ilk projelerinizin nelerden ibaret olduğunu sorabilir miyim?"

Atatürk'ün "Bütün Türk toprakları kurtulmadıkça durmayacağım" sözünü yeterince açık bulmayan Eaton "Paşa hazretleri, Türk toprakları demekle ne murat ediyor sunuz?" sorusunu yöneltiyor. Atatürk "Avrupa'da İstanbul ve Meriç'e kadar Trakya, Asya'da Anadolu, Musul arazisi ve Irak'ın yarısı" diye veriyor cevabı. Ve başka bir soru üzerine şunları ekliyor "Türkler kaçınılması mümkün olmayan birçok kayıplara uğradılar. Harp ve kan borçlarını ödediler. Makedonya'yı ve Suriye'yi terk ettik. Fakat arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri ve her şeyi isteriz. Bunları kurtarmaya azmettik ve kurtaracağız."

* * *

Atatürk bu sözlerini 16 Ocak 1923'te Lozan görüşmeleri sürerken İstanbul'dan gelen gazetecilere de tekrarlıyor ve şunları söylüyor: "Musul Vilayeti milli sınırlarımız dahilindedir. Bu milli sınır deyimini ben bulmuştum. Antlaşmaya esas olacak bir sınırımız olmak lâzımdı. Bu sınır, süngülerimizin bulunduğu yerlerden geçmeliydi. Musul'u da kendi arazimiz içinde bırakan sınıra milli sınır dedim."

Musul sorunu Lozan'da çözülememiş, İngiltere ile Türkiye arasında çözülmesi gereken bir sorun olarak sonraki tarihlere bırakılmıştı. İngiltere'nin, uluslar arası görüşmelerde Süleymaniye, Kerkük ve Musul'u ele geçirmek ve ayrıca "Nestûri Hıristiyanlarının şehri olduğu" gerekçesiyle Hakkâri 'yi de Türkiye'den koparmak çabalarına, Türkiye şiddetle karşı çıkınca, konu o zamanın Birleşmiş Milletler'i olan Cemiyeti Akvam'a intikal etmişti Ne var ki oradan da, İngiltere'nin istediği sonuç çıkmış, Musul, Irak'a ve manda yönetimine bırakılmıştı.

Ankara, bu kararı tanımamış, Mustafa Kemal Paşa, Ali Fethi Bey ve Karabekir Kâzım Paşa'ya, şunları söylemiştir: "Ali Fethi Bey, siyaset yoluyla muvaffak olamadı; sıra Karabekir'e geldi; o meseleyi asker kuvvetiyle başaracaktır!''

1933 yılında Ankara'ya gelen Amerikalı General Mc Arthur'la görüşmesinde de Musul gündeme geliyor. Dönemin gazetelerinde Atatürk şu sözleri sarf ettiği yazılıyor: "Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve adaları geri alacağım. Selanik de dahil, Batı Trakya'yı Türkiye hudutları içine katacağım." Mc Arthur'un görüşme tutanaklarıda da yer alıyor bu cümle...

* * *

Atatürk, milli mücadele döneminde de Osmanlı'dan koparılan toprakları gözden çıkarmıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan ilk gizli celseye ait zabıtlar incelendiğinde, İngilizlerin Osmanlı'ya karşı kışkırtıp isyana sürüklediği Suriye, Irak liderleri ile Prens Faysal, milli mücadeleyle başlayan anti emperyalist savaşa katılmak istediğini bildiriyor. Zabıtlara göre Gazi Mustafa Kemal onlara şu cevabı veriyor: "Gücümüz ancak kendimizi kurtarmaya yetecek kadardır; siz de bizim yaptığımızı yapıp, bağımsızlığınızı elde ediniz; bilâhare federasyon mu olur, konfederasyon mu olur, bir örgütte birleşiriz."

Suriye ve Irak bağımsızlığını elde etti ama, Atatürk yaşamadığı, adının arkasına saklananlar da umursamadığı için bu konular hiç gündeme gelmedi. Zaten NATO üyesi olunca bunları konuşmak bile mümkün değildi...