Şiirlerindeki temalar çoğu şairimize ad olmuştu, Kimi şairimize “melankoli”, kimine “vatan” kimine “bayrak” şairi denilmişti. İçlerinde bir Kemalettin Kumu vardı ki, ona yakışan isim “Gurbet” şairi oldu.

Şiirlerinde “aşk, savaş, vatan sevgisi, siperde ve daima gurbette olan Mehmetçik” konularını işlemekle kaymamış, gurbet duygusunu bizzat yaşamış ve çok iyi yansıtmıştı.

Benim gibi her gurbet çocuğunda Kemalettin Kumu sevgisinin zirve yapmasının nedeni bu olsa gerek:

“Anne, deniz nerde, yalımız nerde?

 Hani gideceğimiz İzmir'e der de

 Beni uyuturdun dizinde anne!

Geçende ablam da öyle diyordu

 Bu bahar İzmir'e girmezse ordu

 Kanmam sözünüze sizin de anne!

Yeşil bir bahara büründü dağlar

 Bülbüllü bahçeler, üzümlü bağlar

 Kimlerin işine yarıyor anne!

O bağlar nerede, bahçeler nerde?

 Her akşam güneşin battığı yerde

 Gözlerim İzmir'i arıyor anne!

Şimdi bir kuş olsam, kanadım olsa

İzmir'e giden yol eğer bu yolsa

 Bir başıma bile giderim anne!

Bir çetin bilmece sorsam Paşa'dan

 Söylemem memleket bağışlamadan

 Mutlaka İzmir'i isterim anne!”

Kemalettin Kamu, 1901’de Babasının görevli olduğu Bayburt’ta doğdu. 1910’da dışardan sınavlara girerek ortaokul birinci sınıfta öğrenim görme hakkı kazandı. Erzurum’da başladığı ortaokulu Refahiye’de bitirdi. Önce Balkan Savaşı’nın üzüntüleri, sonra Erzurum’un işgal haberini alan babası kalp sektesinden öldü. Kemalettin Kamu derinden yaralanmıştı: Henüz on beş yaşındayken  aruz vezniyle şöyle yazıyordu:

“Şehir iniltili, matemli bir harabe gibi

İnildeyip duruyor sanki ıstırabından;

Görünmemek için artık arar cenâh-ı şebi,

Cidar-ü-dârı yıkık türbeler hicâbından.”

Babasız kalan Kemalettin Kamu, bir süre sonra annesiyle birlikte  Sivas’a göç etti. Sonra Sivas’tan Kayseri’ye geçmişlerdi. Bulduğu her şeyi okuyor, gencecik yüreğinin acılarını mısralara döküyordu.

“Saçların yine solgun,

 Bağrın elemle dolgun,

 Nereye yolculuğun

 Yeni bir gurbete mi?

Ben de kuru bir yaprak

 Gibi seninleyim bak,

 Zülfüne takılarak

 Oldum gönül veremi

Gözlerin dolu melal,

 Yüzün bir ince hilal,

 Giderken benide al

 Berabarine e mi?”

Kurtuluş savaşı yıllarının heyecanını, coşkusunu, duygusallığını taşıyan ender şairlerden biriydi. Şiirleri ders kitaplarında yer alıyordu. Ankara’da o zaman adı “Matbuat Umum Müdürlüğü” olan Basın Yayın’da görev almıştı. O yıllarda hayatının tek ve son aşkını yaşadı.

Yirmi beş yaşındaydı.  Gönlünü genç bir kıza kaptırmıştı. Aileler görüşmüş,  anlaşmış, söz kesmişlerdi. Nişan hazırlıkları yapılıyordu. Sözlüsünün bir akrabasıyla baloya gideceğini duydu. Bunu uygun bulmadığını bir mektupla bildirdi. Cevabını bekliyordu. Cevap gelmedi. Kemalettin Kamu, reddedildiğini düşündü, incindi, kırıldı, kahroldu. O günden sonra içine kapandı. Duygularını mısralara döktü. Anadolu insanı. Derler ki “dağ dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.”  Kemalettin Kamu’nun yüreğinde esen fırtınalardan kimsenin haberi yoktu:

“…….

Sevgilim baksana bir yanda gülen,

Bir yanda gözünün yaşını silen,

Kimi benim gibi erir derdinden,

Kimi senin gibi bahtiyar olur.

Sevgilim seninde geçer zamanın,

Ne şöhretin kalır ne hüsn ü anın,

Böyledir kanunu kahpe dünyanın,

Dört mevsim içinde bir bahar olur!

Bu olaydan sonra kimse onu evlenmeye razı edemedi. Aslında bir platonik aşkın esiriydi.  Bir süre Anadolu Ajansı temsilcisi olarak Paris’te kaldı. Soyadı kanunu çıkınca ailesinin diğer fertlerinden farklı olarak “bütün, bir ülkede yaşayanların tamamı” anlamına gelen, Kamu’yu soyadı olarak aldı. 1939 yılında Rize Milletvekili oldu. Daha sonra Erzurum Milletvekilliğine seçildi. Ama o hep yalnızdı. Hep gurbeti içinde taşıyan insandı. 1948 yılı Mart’ının altıncı Cumartesi günüydü: Erzurum yüksek tahsil gençliğinin hazırlamakta olduğu Erzurum gecesinin iyi olması için çalışmış, saat 18’de Ankara’da ki Evkaf apartmanındaki odasına yorgun dönmüştü. Saat 18:30’da şiddetli bir kalp kriziyle yere yuvarlandı. Saatler sonra odasında gözlerini hayata kapamış bulmuşlardı. 

YARIN: KEMALETTİN KAMU VE BİNGÖL ÇOBANLARI