Türkiye son günlerde kaz dağlarında kesilen ağaçlar ve Kanadalı bir şirketin bu bölgede altın madeni kuracak olmasını tartışıyor. Öncelikle Kaz Dağları konusunun siyaset üstü bir konu olduğunu belirtmek isterim. Bu bağlamda; siyasiler konuyu kendi mecrasında değerlendire dursunlar biz kendi açımızdan hissettiklerimizi sizlere aktaralım. Bu bağlamda; diyorum ki Kaz'ıma, dokunma bırak doğal kalsın nefes alalım hayal kurmaya devam edelim.

Kaz dağları denilince aklıma havası temiz, huzurlu, oksijen deposu bir bölge geliyor. Türkiye'de herkesin olduğu gibi benimde hayalini kurduğum emekli olunca ömrümün kalan kısmını huzurlu bir şekilde geçirmek için yerleşmek istediğim Balıkesir, Çanakkale illerinin oksijen kaynağıdır kaz dağları. UNESCO tarafından doğası korunması gereken bir bölge olarak tanımlanan dünyanın sayılı yerlerinden biridir orası. Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Abdullah Soykan diyor ki, ölçüm yapmaya gerek bile kalmadan kaz dağları'ndaki oksijen miktarı, alpler'dekinden daha fazladır.

Bu bağlamda; Prof. Dr. Abdullah Soykan görüşünü şu bilgilere dayandırıyor. Kaz dağları eko sisteminin genç ormanlardan oluştuğunu ve fotosentez yapamayan ağaç sayısının az olduğunu belirten Soykan, bu durumun "bol oksijen" anlamına geldiğini söylüyor. Abdullah Soykan; daha fazla güneşlenme olduğu, güneşin yeşil yaprağa vurması ve daha fazla fotosentez gerçekleştiği için buradaki ormanlık alanlarda daha fazla oksijen üretimi var diyor. Kaz dağları oksijen oranının Alplerden daha fazla olduğu iddiasını ise denizimize bağlıyor. Bu bağlamda; Edremit Körfezi'nin sıcak denizindeki mavi ve yeşil algler, tam bir oksijen kaynağı. Bu algler, bölgedeki oksijenin yüzde 70'ini üretiyor. Dolayısıyla ölçüm yapmaya gerek bile kalmadan kaz dağları'ndaki oksijen miktarının, alpler'dekinden daha fazla olduğu bir gerçektir." diyor.

Böylesine doğa harikası bir bölgemizin Kanadalı şirketin altın madeni çıkarması uğruna feda edilmemesi gerekir. Bunun para ile pulla alakası yok bu milli bir meseledir o yüzden yazımın başında söylediğim gibi bu konu siyaset üstüdür ve olayı bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu bağlamda; Kaz Dağları Türkiye'nin geleceğidir, bölgede yaşayan tüm canlıların nefesidir, ülkemizin geleceğini karartmayalım, gelecek nesillerimizin nefesinin kesilmesine izin vermeyelim.

Sosyal medyada konuyla ilgili bilgi kirliliği var bilende konuşuyor bilmeyende konuşuyor. Toplum yine ikiye bölünmüş bu durumu savunanlar, karşısında olanlar hepsini takip etmeye çalışıyorum. Böylesine önemli bir konu siyaset malzemesi olunca maalesef olayın dışına çıkılıyor, kayıkçı kavgasına dönüşüyor. Bu bağlamda; herkesin siyasi kimliklerini bir kenara bırakarak bu olayı değerlendirmelerini öneriyorum.

KANADA'DA DOĞASEVER, TÜRKİYE'DE DOLAR ( $ ) SEVER...

Son olarak konuyla ilgili sosyal medyada dolaşan bir mesaj ilgimi çekti. Doğruluğunu araştırmadım ancak kayda değer bulduğum için sizinle paylaşmak istedim.

Yaklaşık 34 yıldır Kanada'da yaşıyorum. Burada bahar geç gelir. Ağaçlar Mayıs ayının sonunda çiçek açarlar. Yalnız bir ağaç vardır, bizdeki kardelen gibi. Nisanın sonunda çiçek açar. Eksi derecede bile zamanı gelince çiçeği açar.

Bundan yaklaşık 25 yıl önce bir Cumartesi günü öğle yemeği için bir restorana gidiyorum. Hava güzel artı 14 derece mayıs ayının ilk haftası. Şehir içinde çoktur, kısa boylu geniş saçaklı bir ağaç. Çiçekleri o kadar güzel açmış ki. Ağaçtan bir dal kırdım, elimde restorana götürdüm. Sık gittiğim bir restorandı. Cumartesi günleri tavuk kanadıyla bira günleri olur. Ben de iki haftada bir uğrardım. Garson kızlar beni tanırlar, her gidişimde tebessümle karşılarlardı. Üniversite öğrencisi kızlar çiçeği elimde görünce tebessümle karşılamadılar. Dışarda balkonda oturdum. Bira ve tavuk kanadı söyledim.  Balkonda oturanlar da çiçeğe doğru baktılar, anlayamadım. Garsonlardan biri ya da müşterilerden biri telefon etmiş olacak ki 20 dakika geçti, çiçek masanın üzerinde. Belediyeye ait çevre koruma arabası geldi, park etti. İçinden 35 yaşlarında bir adam çıktı, gülümseyerek bana doğru geldi. Masadaki çiçeğe baktı. Nezaketli bir şekilde "O çiçeği alıp arabama gelir misiniz?" dedi. O zaman anladım. Bu çiçeği dalıyla kırmak yasak. "Mahkemeye mi gitmek istiyorsun, yoksa para cezası mı vereyim" dedi.  "Ne kadar para cezası" dedim. Bir metre çıkardı ve dalın boyunu ölçtü. Yaklaşık 40 cm. "40 dolar yazacağım" dedi ve yazdı. Pazartesi günü 40 doları belediyeye ödedim.

Kendi ağacının dalına dokundurmayan Kanadalı bizim Kaz Dağlarını dümdüz ediyor. Hem doğayı katlediyor. Hem de siyanürle altın arıyor, insan sağlığını tehdit ediyor. Ozbay Melanie

Kanadalı şirketin CEO'su yapılan eleştiriler üzerine şu açıklamayı yaptı. Bu madende çalışan mühendisler, işçiler Türk vatandaşı onlara istihdam sağlıyoruz, dolayısıyla bu sizin açınızdan milli bir projedir. Kendi ülkesinde bir dal koparılmasına izin vermeyen Kanadalı doğasever bizim ülkemizde dolar sever oluyor birde üstelik bizim aklımızla alay ediyor.

Ne güzel söylemişti rahmetli Barış Manço.

Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür dersen

Kaz gelen yerden tavuğu esirgemezsen

Bu kafayla bir baltaya sap olamazsın ama

Gün gelir sapın ucuna olursun kazma