Köleleşmek düşünme yeteneğinin yitirilmesiyle başlar. Bireyler; yorucu gelen düşünme/gerçekleri görme eyleminden uzaklaşarak biat ettikleri zümrenin, ideolojinin veya liderin söylediklerini tek gerçek kabul edip bu bağlamda sorumluluk almadan ve yorulmadan yaşamaya devam ederler. Köleleşmelerine karşıda en başından bahaneler bularak kendilerini kandırmaya devam ederler. Ben böyle olduğunu, böyle olduklarını bilmiyordum herkes yapıyordu gibi cümleler kurarak gene sorumluluk almaktan kaçarlar. Gerçekle yüzleşme yaşamımız boyunca verdiğimiz en önemli savaşımızdır. Gerçekle yüzleşmek sağalmanın başlangıcıdır. Sadece kendi gerçeğimizden değil başkalarının yaşadıklarından da sorumluyuz. Örneğin tacize uğrayan bir çocuğu görmezden gelmek sorumluluktan kaçmak ve saklanmaktır kendi yarattığınız mağaranın en karanlık dehlizine. Eğer seyirci kalmazsanız ve karşı çıkarsanız bu vahşete sorumluluk almış ve çekilen acıdan payınıza düşeni almayı kabullenmişsiniz demektir. Aynı zamanda yanlış olana karşı çıktığınız için köleleşen bir toplumun içinde statünüzü, işinizi kaybedebilirsiniz. Gerçek ile yüzleşmek budur.

Eğer buraya kadar okumuşsanız muhtemeldir ki dönüp başlığa bir daha baktınız ve bir bağ kuramadınız ilk paragrafla. Kaz Dağlarındaki siyanür adlı zehirle altın çıkarılacak madeni engellemek için yapılan eylemlere “sahibinin sesi” modunda cevap veren köleleşmiş bireylerin kurduğu cümlelerde saklı aradığınız bağlantı.

Siyanür ile altın çıkarmak doğayı öldürür, felaket yaratır, “siyanür zehirler” diyenlere sahibinin sesiyle karşı çıkanlar “ ama maden Kaz Dağlarında değil ki” diyerek cevap veriyorlar ve itirazı bambaşka bir yere taşımaya çalışıyorlar. Karşı çıkılan durum siyanür ile suların, toprağın kirleneceği, zehirleneceği, insanların ve canlıların öleceği; verilen yanıt; “madenle Kaz Dağları arasında 40 Km var”. Bu cümlenin alt metni evet siyanür zehirlidir, toprakta yarattığı  kirlenme yüzlerce yıl devam eder ama kirlenme sizin söylediğiniz yerde olmayacak.

Ağaçları kesmek doğayı katletmektir cümlesinin karşı cümlesi hayır ağaç kesmek doğa katliamı değildir olması gerekirken; katliama “ama söylediğiniz kadar ağaç kesilmedi ki” oluyor. Artık kötüler de biliyor ki ağaçların kesilmesi katliamdır. Şimdi fark ediyorum kötü ve köle kelimesi ses olarak ne çok benziyor birbirine.

Bu bitki örtüsü, bu ormanlar on binlerce yılda oluştu yok edilirse her açıdan kötü etkiler bizleri diyenlere kesilenlerin yerine şu kadar ağaç dikeceğiz diyerek çemkiriyorlar. On bin yıl zamanımızın olmadığını görmezden gelerek.

Bir tarafta doğa korunsun; oğlaklar, kuzular, sincaplar, tavşanlar, çocuklar zehirlenmesin diyenler var ki insan diye anıyorum onları; diğer tarafta ise köleler, yani neye karşı çıktığını bilmeden biraz ruhsal tatmin belki bir parça maddi çıkar belki de güçlü  tarafa ait olma hissi için yaşayanlar.

İnsanlar hiçbir karşılık beklemeden, soğuk ve sıcağa aldırmadan çocuklarımız için kendini nöbet çadırlarına atarken; başka bir güruh var ki sadece kazanan tarafta olmak için ilkel benlikleriyle vahşice saldırıyor insanlara. Hiç dikkatinizi çekti mi; madeni işletecek şirketten hiç ses çıkmazken alakalı alakasız yüzlerce “köle” yırtınıyor binlerce kilometre öteden gelip ülkemin topraklarını zehirleyip, ormanlarımı, ağaçlarımı, kuşlarımı yok edip gidecek şirket için. Güruh sözcüğünü yıllarca kitle, topluluk olarak kullanmışım gerçek anlamını bilmeden; güruh sözcüğü “değersiz topluluk” anlamındaymış. Yukarıdaki cümleye çok yakıştığını düşünüyorum.

Göreceğimiz tüm bayramların neşe, huzur ve mutluluk içinde geçmesini diliyorum. Böyle geçsin bayramlarımız. Her bayram sonunda yenilenmiş, enerjiyle, şevkle dolmuş insanlar olarak başlayalım sonraki ömrümüze.