Başlığı okuyup da “Dark Skies” adlı, Scott Stewart'ın yazıp çektiği Keri Russel ve Josh Hamilton’un oynadığı filmden söz edeceğimi sanmayınız.

Asuman Soydan Atasayar’ın Tunç Yayıncılık aracılığıyla okuyucusuyla buluşan yeni romanı “Karanlıktan Gelen”i anlatacağım. Bu roman “Dark Skies” gibi bir hayali silueti ve sanal kurguları değil, kanayan ve hepimize çok acı veren, sosyal yaramızı, “kadın, şiddet ve cinayet” olgusunu birden çok boyutu ile  gözlerimizin önüne seriyor. Bu öyle bir yara ki, şifa bulmak yerine, günden güne büyümekte, hemen her gün yurdun bir yanına çıngısı, yangısı düşmekte, metastazı, komplikasyonları görülmekte.

Asuman Soydan Atasayar bize bir kadını öldürmeye teşebbüsün ve mağdurenin çektiği acıların, travmaların, hayatta kalmak için verdiği olağanüstü mücadelenin kronolojisini anlatmıyor. Böylesi bir yaranın kökten tedavisi için yüzeysellik yerine derinlere inilmesi, sonuçtan önce sebebin yok olması gerektiği fikrini işliyor.   

Bir işin, bir olayın, bir algının olmasına, oluşmasına yol açan, etki yapan, oluşu etkileyen etkenlere sebep diyoruz. Sebebin sonucu güzelse, “Sebep olandan Allah razı olsun,” demişiz, alkışlamışız.  Olumlu sonuçlanmazsa,  ‘Vay sebep olan’ diye kargışları, ilençleri, küfrü ve hakaretleri, kötü dilek sözlerini sıralamışızdır.  İlişkin türkülerin özündeki beddualar yetmemiş, nakaratlara bile hıncımızı yansıtmışız: “Evin yıkılsın sebep /  Belin bükülsün sebep /  Dalında baykuş ötsün /  Gülün dökülsün sebep...”  Atalar,  “Sebep olan sebepsiz kalsın,” derler.

Asuman Soydan Atasayar, şöyle düşünüyor: “Sebepsiz yaprak bile kıpırdamaz” deyip de sebepler üzerinde neden kafa yormayız?

Oysa suç sebebin çocuğu, suçlu ise sebebin kurbanıdır. Suça giden yolun taşlarını sebepler döşer. Suçluların çoğu, sebeplere mahkûm zavallılardır... Adına “tore, gelenek, görenek” diyerek Kutsallaştırılan sebeplere dokunulmadıkça, asıl onlar yargılanıp toplum vicdanında mahkûm edilmedikçe, yaralarımız deva bulmaz kanaatindeyim. ‘Suçlu ayağa kalk!’ diyenlerin parmaklarını asıl uzatması gereken yer, sanığın yüzü değil, sebepleridir.”

Karanlıktan Gelen, madalyonun bir yüzüyle sakat kalmasına karşın tek başına bedeni ve ruhuyla verdiği mücadeleden galip çıkan bir kadını anlatıyor. Okumuş, çağdaş bir kadın olmasına rağmen eşi tarafından zulme uğruyor. Madalyanın diğer yüzünde ruhsal analizler var. Karanlıktan Gelen’in kahramanı Bilhan, Şöyle diyor:

" Zehir size ilaç diye kutsanarak sunulmuşsa, siz de onu şifa niyetine içersiniz ... Eski eşim Ekin, kendi doğup büyüdüğü ortamın geleneksel düşünce ve yaşayış kalıplarını hayatın doğası, hatta kutsalı sanıyordu. Ona öyle öğretilmişti çünkü. Onun sevgisi namlunun ucundaydı ve bana sevgi diye sundu onu ... "

“Karanlıktan Gelen”in yolculuğu 1968'lerden başlıyor. Zor meşakketli ve  sabır sınırlarını aşarak gelinen menzilin sonunda Bilhan, medeni kanunların kendisine verdiği boşanma hakkını kullanmak için harekete geçiyor. Ama eski eşi Ekin’in gurur, iffet saplantısında bunun olabilirliği yoktur. İlk eşinde olduğu gibi ancak kendisi isterse ayrılabilir. Yoksa onuru kırılmış, aşağılanmış, lanetlenmiş,  kirlenmiş hissedecektir. Temizlenebilmesi için Bilhan’ın ölmesi, ve mahpus yatmak megalomanisi içindedir.  Ancak böylece alnının lekesinden kurtulacaktır.

“İşte evin yıkılsın, sebepsiz kalasın vay sebep!” dediğimiz kahrolası töresiz kalası töre, namussuz namus algısı,  öncelikle yok olmalıydı. Romanın adındaki “Karanlıktan Gelen” bir katilin karanılıkta sinsice gelişi değil, Ekin'in ve onunu geçmişlerinin vicdanını, aklını dumura uğratan gözlerini kör eden sözde töre ve namus kurallarının izleriydi.

Asuman Soydan Atasayar, “Karanlıktan Gelen” ile bizlere “"Koca çilesi çekmeyi reddeden kadınların kaçınılmaz akıbeti ölüm olmasın bu ülkede,” diye mesaj veriyor. 

İbretle okumak gerek. Birkaç cümle yazardan söz etmek istiyorum:

Asuman Soydan Atasayar, K.Maraş'ın Elbistan ilçesinde 1959 yılında doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Elbistan'da tamamladı.  Ankara Üniversitesi  Fen Fakültesi Matematik Bölümünde okurken, dönemin öğrenci olayları nedeniyle son sınıfta ara vermek zorunda kaldı. Sanata ve edebiyata ilgisi olduğu için uzun yıllar kara kalemle ve yağlı boyayla resim çalışmaları yaptı. Karma ve kişisel sergiler açtı. Şiirler, nesirler yazdı. Araştırmalar yaptı. Bunlar dergilerde ve gazetelerde, dijital medyada yayınlandı. Şiirleri Üçüncü Mevsimdeyim, Bir Yudum Ben, araştırma ve destan türünde Kahraman ve Öncü Kadınlarımız. Roman dalında Yitik Parçam ve Karanlıktan Gelen adlı kitapları yayınlandı. Evli, dört çocuklu ve beş torunlu.