Yunanistan'ın Lavrion kampından yola çıkarak geldiği Aydın'ın Söke ilçesinde ayakkabılarındaki çamur sayesinde yakalanan Sabancı suikasti sanığı İsmail Akkol, yakın tarihimizin birçok sırrını barındıran DHKP/C'yi yeniden gündeme getirdi. Sabancı suikasti dahil, örgütün birçok eylemi üzerindeki sır perdesi bugüne kadar bir türlü aralanamadı çünkü. İşin gerçeği, kimse de ısrarla peşine düşmedi bu sırların.

Birçok siyasi suikastin yanında DHKP/C'nin eylemlerinin aydınlatılması, aynı zamanda Türkiye'deki birçok derin operasyonu da gün ışığına çıkaracak aslında. Yakın zamana kadar Dev-Sol adıyla faaliyet gösteren örgütün gücünü yitirmesi veya yeniden güçlenmesi üzerine yapılacak analizler pek önemli değil. Ama örgütün geçmişten bu yana yaptığı birçok eylemin aydınlatılması, siyasi tarihimizin de doğru yazılmasını sağlayacak.

* * *


Mahir Çayan'ın Dev-Genç'inin ikiye bölünmesiyle ortaya çıkan Dev-Sol, diğer parça Dev-Yol'a karşı Gün Sazak'ı öldürerek psikolojik üstünlük sağladı. Örgütün yayın organı Dev-Genç dergisinde bu eylem ballandıra ballandıra anlatılmıştı o dönemlerde. Milliyetçi Cephe hükümetinde MHP'li Gümrük ve Tekel Bakanı olarak görev yapan Gün Sazak, özellikle kaçakçılıkla verdiği mücadeleyle büyük takdir toplamıştı. CHP'li Tuncay Mataracı hatırlandığında, o dönem için Gün Sazak'ın gümrük operasyonları çok kişinin canını acıtmıştı. Sadece silah kaçakçıları değil, içki ve sigara kaçakçılarının da hedefi olmuştu Gün Sazak...

Örgüt, 12 Mart'ın başbakanlarından Nihat Erim'i öldürerek yaptı asıl süksesini.

Yılda bir kez evinden şoförü ve koruması olmadan çıkan Nihat Erim, işte o günde hedef olmuştu Dev-Sol'un kurşunlarına. Örgüt, bu ayrıntıyı yine Dev Genç dergisinde Dev-Yol'la girdiği eylemi sahiplenme kavgası sırasında açıklamıştı. Ama o günü nasıl tespit ettiklerini ise hiç bir zaman açıklamadılar.

Bir insanın, her yılın belli bir gününde korumasız ve şoförsüz olarak evinden çıktığını birileri kulağına fısıldamadıysa eğer, bunu tespit etmek için Nihat Erim'i en az 2 yıl takip etmiş olmaları, 3. yılda emin olup daha sonra eylemi gerçekleştirmeleri gerekiyor çünkü. Bir örgüt için 3-4 yıl istihbarat yapmaya değecek bir eylem miydi Nihat Erim suikasti, hâlâ tartışılır.

* * *


Örgütün Silahlı Devrim Birlikleri adı verilen merkez komitesinin başındaki Dursun Karataş'ın Bedri Yağan'la birlikte Bayrampaşa Cezaevi'nden firarı da bir türlü aydınlatılamayan sırlar arasında yer alıyor. Sözüm ona Türkiye-Avusturya arasında oynanan milli maç sırasındaki rehavetten faydalanarak firar etmiş örgütün iki önemli ismi. Ama birkaç gün sonra örgütün eylem planlayıcılarından Sinan Kukul'un nasıl firar ettiği konusunda bahane dahi açıklanamadı. Kukul'la birlikte firar eden Vatan Cephesi isimli örgütün üyesi daha Esenler'e ulaşamadan yakalandı, ama Sinan Kukul sırra kadem bastı.

Firarı soruşturmak için Ankara'dan özel olarak gelen savcının, Topkapı'da çapraz ateşe tutularak öldürülmesini de Dev-Sol üstlendi. Savcı her zaman TEM bağlantı yolu üzerinden Bayrampaşa'ya gidiyordu Florya'dan, ama o gün Topkapı üzerinden gidilmişti. Bunun nedeni de hiç bir zaman aydınlatılamadı. Savcı öldürülünce, firarın hikayesi de sırlarıyla birlikte adliyenin tozlu rafları arasında kayboldu gitti...

"Güneydoğu sorunu, sadece silahla çözülemez. Eğitim ve ekonomik seferberlik şart" diyen emekli paşalar Temel Cingöz, Hulusi Sayın gibi emekli paşalar, MİT eski Müsteşar Yardımcısı ve sağ-sol çatışması tarihinin en yakın tanığı Hiram Abas gibi çok önemli sukastler yapılana kadar yakalanamadı bu üç önemli isim.

Ardından başlayan seri operasyonlarla önce Sinan Kukul öldürüldü, ardından da Bedri Yağan... Karısı Sabahat Karataş'ın da bulunduğu ev Göztepe'de basıldı ve içeridekiler çıkan çatışmada öldürüldü ama Dursun Karataş o evden çoktan kaçmıştı. Sonra Almanya'da çıktı ortaya Dursun Karataş ve kalan hayatını da keyif içerisinde sürdü.

* * *


Sabancı suikasti de işte o meşhur firardan sonra işlenen cinayetlerden. Özdemir Sabancı'nın neden hedef alındığını Sabancı ailesi biliyor mu, suikastin öncesi ve sonrası ile ilgili ayrıntılar hiç bir zaman kamuoyuna yansımadı.

Yüksek güvenlikli holding binasının özel yetkilendirilmiş digital tanıtma kartıyla girilebilen yönetici katına temizlik görevlisi olarak çalışan Fehriye Erdal'ın çıkma yetkisinin olmadığını biliyoruz. Peki ama İsmail Akkol ve Mustafa Duyar binaya nasıl girmiş, nasıl o kata çıkabilmiş, hatta Özdemir Sabancı'nın odasına kadar bir engelle karşılaşmadan girebilmişlerdi?

Bir başka örgütten "ajan" suçlamasıyla dışlanan Mustafa Duyar'ın yakalandıktan sonra itirafçı olduğu açıklanmıştı kamuoyuna. Sabancı suikastiyle ilgili sırları anlatıp anlatmadığını hiç öğrenemedik. Tabii, Mustafa Duyar'ın cezaevinde meşhur dolandırıcı Selçuk Parsadan'la birlikte yattığı hücresinde neden Nurişler tarafından öldürüldüğünü de...

Yakın siyasi tarihimiz, hep karanlıkta kalan suikastlerle ve şaibelerle dolu. Bunları aydınlatmadan, geleceğe nasıl emin adımlarla yürüyeceğimiz de hâlâ soru işareti...