Doğu Karadeniz, Türkiye’nin hatta dünyanın en yeşil bölgelerinden biri…

Karadeniz ormanlarında, değişik tür ve çeşitte kalın gövdeli ve yüksek ağaçlar çoğunlukta…

Çocukluğumda hayvanları otlatmaya götürünce, özellikle sonbaharda ve ilkbaharda hava soğuk olduğu için üşürdük…

Ateş yakıp ısınmak isterdik…

Odunlar yaş olduğu için bir türlü ateş yanmaz, çoğu zaman vazgeçerdik…

Hatta kışlık odun bile bir yıl önce kesilirdi… Ancak kururdu ve doğru dürüst yanardı…

Karadeniz bölgesini iyi bilen ve yıllardır yaşayan biri olarak şunu açıkça diyebilirim ki, dünyada en son orman yangını çıkacak yerlerden biri Karadeniz’dir…

Karadeniz’deki ağaçlar kalın gövdeli ve çok yaş olduğu için tutuşmaz…

Sigara izmariti ile de yangın çıkmaz… Hava nemlidir, izmarit hemen söner…

Sürekli yağışlı olduğu için Karadeniz’de kuraklık neredeyse hiç olmaz. Kurak zamanlarda bile izmaritle veya başka bir şeyle ormanlar tutuşmaz…

Karadeniz’de ağaçlar o kadar sık ve sert dikenler o kadar birbirine girmiş ki, ormanlarda gezmek şöyle dursun, adım atmak neredeyse mümkün değil… Gezmek için önce yol açmak lazım. Zaten çok dik ve yamaç olduğundan kolay da gezilmez. Kimse de ormanlara gitmez.

Karadeniz ormanları, insanların gezip piknik yaptığı yerler hiç değildir.

Hayvancılık da yapılmadığı için kimsenin ormanla işi kalmadı.

Hayvancılık yapıldığı dönemlerde ot biçilen, hayvanların otlatıldığı yerler şimdi dağ oldu. İnsan giremiyor, adım atılmıyor.

Ormanların büyük çoğunluğunda araba yolu şöyle dursun, doğru dürüst yaya yolu bile yok.

Hele kış aylarında zaten köylerde kimse olmadığı için ormanlar ıssız ve sessizdir…

Buna rağmen üstelik Aralık ayında, Karadeniz’de aynı anda 4 ilde 26 bölgede orman yangını çıkıyorsa…

O yangınlar henüz kontrol edilmeden, 25-30 bölgede daha yangın başlıyorsa…

Birileri Karadeniz’i planlı ve programlı yakıyor demektir…

Yangın çıkan bölgelerin neredeyse tamamı ıssız ve kimsenin yaşamadığı, ulaşımın olmadığı bölgeler…

Yol olmadığı için itfaiye ile yangına müdahale yapılamıyor.

Helikopterle müdahale yapılması lazım… Ama yok…

Yörede yaşayanlar yangınlara yeterince müdahale yapılmadığından şikayetçi…

Bahçeler temizlenirken yangınların çıktığı yönündeki resmi açıklamaların tutar bir tarafı yok...

Yangınların arkasında ince hesaplar var…

Birileri Türkiye’ye mesaj vermeye mi çalışıyor?

Yoksa birileri rant peşinde mi?

*****

Bu tohumu kim ekebilir?

Bir zamanlar Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çalar.

Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparatorun karşısına çıkarırlar. Hırsız İmparatoru görünce ona şöyle der:

- Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak...

İmparator dudak büker:

- Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?

Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır:

- Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz…

İmparator kahkaha atarak cevap verir:

- Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni...

Yoksul adam der ki:

- Haşmetlim bu tohumu ben ekemem, çünkü ben bir hırsızım… Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz…

İmparator irkilir, suratını asar, bir süre düşünür. Sonra sert bir sesle karşılık verir:

- Ben İmparatorum, bahçıvan değil. O tohumu başbakana ver, eksin de altın meyveleri görelim…

Yoksul adam, tohumu başbakana uzatır. Başbakan telâşla imparatora dönüp itiraz eder:

- Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin…

Hazinedar başı da hemen bir bahane bulur ve bu görevi başkasına devreder.

Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçınır...

Sonra İmparator, sessizliğin içerisinde bir süre düşünür. Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik bakar ve emreder:

- Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim…

Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için atar.

Herkes ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama verir...

İmparator gülerek adama döner:

- Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter…

*****

TEBESSÜM

Pazarlık

Temel’in bir ineği vardı. İnek iyi de süt veriyordu. Fakat bir gün Temel’in ineği çok hastalanır…

Temel, Allah’a yalvarır:

- Allah’ım benim inek yaşasın. 15 gün oruç tutacağım. Bir de küçük kurban keseceğim.

Temel’in ineği iyileşince, 15 gün orucunu tutar, kurbanını da keser.

 Ertesi gün ineği ölünce Temel der ki:

- Allah’ım, bu tuttuğum orucu Ramazan orucundan düşer, kurbanı da gelecek kurbana sayarım…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanların en çok inandıkları şeyler, en az anladıklarıdır…

Montaigne