Sokak lambalarının ışık huzmesine yağan, camdan seyredip romantik düşler kurduran kardan değil; tarım topraklarına yağmasını dilediğim ve o toprakların üstünde bir süre kalması gereken kardan söz etmek istiyorum sizlere.

Bu gün bir haber vardı. Duydunuz mu bilmiyorum, gördünüz mü bilmiyorum, gördünüz de önemsediniz mi bilmiyorum? Rusya 550 ton mandalinayı geri yollamış. Nedeni Akdeniz meyve sineği. 

Tarımla uğraşan biri olarak bu sineğin başımıza nasıl belalar açtığından bahsedeyim size. Üstelik bu; sorunumuzun bir buzdağı gibi bizlere  görünen tarafı. Suyun üzerinde görünen kısım çözümlenebilir basit bir sorun gibi görünüyor birilerine. Oysa buzdağının ¾ suyun altındadır. Kısaca sorunumuz gördüğümüzden daha büyük.
Akdeniz meyve sineği yumurtasını meyvelerin kabuğunun altına bırakıyor. Uygun ortamda gelişen larvalar meyvenin etli kısmını yiyerek çürümesine neden oluyor. Yeterince büyüyen larva kendini toprağa atıyor ve gelişmesine devam ediyor. İşte kar duamızda burada başlıyor. Bu sineğin en büyük düşmanı soğuk. Mevsim normallerinde yağan kar toprakta saklanan larvaları büyük oranda öldürüyor.

2017-2018 kışının ılıman geçmesi, kar yağmaması, bol yağmurlu ve uzun bir bahar süreci maalesef bu zararlının inanılmaz derecede çoğalmasına neden oldu. Bu sene neredeyse bütün tarım ürünleri zarar gördü, kurtlandı. Bulunduğum bölgede geçen sene hiç ilaçlamadan mükemmel kalitede zeytin elde ettik. Zeytin yağlarımız 0.2 asit çıktı. Şu anda zeytin hasadı bitmek üzere ve çıkan yağlar 17-30 derece arası. 
Sadece zeytin mi zarar gören? Ayvalar kurtlanıp yenmeyecek hale geldi. Domatesler, patlıcanlar kurtlu. Bu sineğin zarar vermediği hiçbir ürün kalmadı. Balkondaki patatesiniz kurtlandıysa bilin ki bu nedenle kurtlandı. Ben hayatımda ilk defa soğan ve patatesin kurtlandığını gördüm.

Akdeniz meyve sineği sorunumuzun görünen tarafı ve bir şekilde bu duruma çözüm bulunabilir ama asıl sorun ve asıl tehlike  suyun altında kalan devasa kısımda. Asıl derdimiz iklim değişikliği ve küresel ısınma. 

Küresel ısınma, değişen mevsimsel şartlar doğanın dengesini bozmaya devam ediyor. Birçok ağacın kış ayları boyunca uykuya geçmesi ve baharda uyanması gerekirken; üzerindeki meyvenin toplanması bitmeden yeniden çiçeklenen ağaçlar görmeye başladık. Ilıman ortam her türlü zararlı organizmanın çoğalmasına da neden oluyor. Zararlı otlar hızla artıyor ve mücadelesi zorlaşıyor. Zararlı böcekler, sinekler, mantarlar yaşamlarına uygun hale gelen sıcak ve nemli ortamda hızla çoğalıyor. Zorluklar arttıkça mücadele de zorlaşıyor. Maalesef bu türde zararlılarla mücadele kimyasal ilaçlarla oluyor ve bu durum birçok dengeyi değiştirip, zarar veriyor. Kısacası içinden zor çıkacağımız bir kısır döngüye giriyoruz.

Küresel ısınmayı sonlandırmak için ülkelerin bir araya gelerek gerçekçi bir çözüm ve bu çözüm yolunun uygulaması üzerinde anlaşması gerekiyor. Ortaklaşa hareket etmeden bu sorundan kurtulabileceğimizi sanmıyorum. İlk öncelik yenilenebilir enerji kaynaklarına verilmeli bu konuda. Isınmanın nedeni atmosfer yapısının bozulması olduğundan ilk bu bozulma durdurulmalı. Daha az enerji tüketecek sistemlere geçilmeli. Geri dönüşüm her alanda en yüksek düzeye ulaşılacak şekilde teşvik edilmeli. Onlarca örnek sıralanabilir burada. En önemlisi insana yatırım yapılmalı. 

Hani demiş ya ağaç baltaya; ''sen beni kesemezdin ama sapın benden'' diye; işte insanın insana verdiği zararı ya da insanın kendine verdiği zararı dünyada var olan hiçbir canlı veremiyor. İnsan insanı bir baltanın ağacı yok ettiği gibi yok etmeye devam ediyor.

Çocuklar gibi yüzümüzü gökyüzüne dönüp kar yağmasını bekliyoruz. Kar duası ediyoruz. Keşke kar yağsa ve huzursuzluğumuzu dinginlikle örtse. Beyaz bir sessizliğin içinde ağaçlarla, doğayla beraber dinlensek.