Önümüzde "zehirli diken topu" gibi bir olay var. 15 Temmuz ihaneti ve Türkiye'nin temellerini sarsan "çürük" bir yapı. Yapının çürüklüğü, net bir şekilde tanımlanamayışından kaynaklanıyor. Din, ön büyük elbisesi ve her yerini onunla örtüp kendisini kamufle etmiş, toplumun kılcal damarlarına kadar "inanç" sermayesiyle sızmış. "Şu şuraya, bu buraya sızmış" falan gibi detaya girmek mümkün değil. At izi it izine o kadar karışmış ki, bugün çok emin gördüğün insanın ardından yarın bambaşka şeyler çıkabiliyor.

Toplam adı Fethullahçı Terör Örgütü... İçinde, Fethullah Gülen'in ve yakın ekibinin yıllarca "örümcek ağı" gibi ördüğü kozada yetişmiş olanlar da var, bir sinek gibi uçarken takılanlar da. Örgütün, "güç ve para" dağıttığı dönemlerde, örümcek ağının içinde yer almak için tüm gücüyle abanıp, her türlü cambazlığı yapanlar da... Yani, kimi örgütün "söylemine" kapılmış, kimi "hizmetlerine", kimi de "güç ve para dağıtma" özelliğine.

Bugün sokağa çıkıp, FETÖ hakkında halkın fikrini sorsak ezici bir çoğunlukla, neredeyse yüzde 100'e yakın bir ittifakla "şer örgütü, tüm melanetlerin başı" cevabını alırız değil mi? Bunda, örgütün çok karanlık ilişkiler içerisinde yer alması, ABD'nin "hormonlu" desteğiyle hızla büyümesi, yakın tarihimizde devletin çok önemli kurumlarına ağır darbe vuran operasyonlar çekmesi de var elbet. Ama en önemli olay, 15 Temmuz darbe girişimi ihaneti...

Kolay değil, 250'yi aşkın can vermişiz, göz bebeğimiz TSK'nın mensubu gözükenlerden kurşun yemişiz, hepsinden öte; ülkenin varlığı ve dirliğinin en önemli dayanağı kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri'ne inancımızı yitirmişiz...

* * *

FETÖ ve üzerine bu örgütün damgasının vurulduğu olayların aydınlatılması için yargı süreci devam ediyor. Kim, kiminle, nerede, nasıl, ne kadar gibi sorular bu yargılamalar sonucunda ortaya çıkacak. Veya hepimiz öyle umut ediyoruz, öyle olmasını istiyoruz.

Yargılama sürecinde, bazen öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki, konuya en ilgisiz vatandaştan, olayı detaylarıyla takip etmeye çalışanlara kadar herkesin beynine "kuşkular" üşüyüyor, yürekler "cızz" ediyor. "Acaba?" diye cümleye başlayıp, bir yığın komplo teorisi ardı ardına sıralanabiliyor. Neden? Yargının aldığı kararlar veya emniyetin yaptığı bazı şeyleri aklımız almadığından, mantığını çözemediğimizden...

İşte bunlardan biri de, Kadir Topbaş'ın TUSKON üyesi damadı Ömer Faruk Kavurmacı'nın tahliye edilmesi. TUSKON, FETÖ'nün "himmet kaynağı" işadamları için kurduğu bir örgüt. Tıpkı, TÜSİAD, MÜSİAD gibi bir sivil toplum kuruluşu olarak yerini aldı iş dünyasında. Medya dünyasında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı adıyla "açılım" yaptıkları gibi, işadamlarına dönük olarak da TUSKON'u organize etmişti örgüt.

TUSKON'da, 17-25 Aralık sonrası dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a posta koyan, tehdit kokan bir bildiri okunmuş, Kavurmacı ve salonu dolduranlardan bazıları bu sözleri ayakta alkışlamıştı.

* * *

Kavurmacı, "uyku bozukluğu" teşhisiyle tahliye edildi. Teşhisi koyan, tahliyeye dayanak olan raporu veren bir özel hastane. Ne Adli Tıp Kurumu, ne de devlet hastanesi heyeti... Hukukta karşılığı olmayan bir uygulama bu. Damadın tahliyesinin ardından, Kadir Topbaş adı daha fazla tartışılmaya başlandı. AKOM'un başına getirdiği kişinin, 15 Temmuz gecesi darbecilere İBB'yi adeta altın tepside sunması akıllardayken... İBB içerisinde bir çok FETÖ'cü olduğu iddia edilen isim tasfiye edilmiş ve halen varlıklarına dair kuşkular varken... BM'nin bir toplantısına katıldığı Amerika'dan, toplantı bittiği halde dönmeyen Topbaş, 15 Temmuz gecesini ve sonraki birkaç günü de okyanus ötesinde geçirmişken... Damadın ortağı olduğu, büyük inşaat projelerinin neredeyse tamamı için İBB'de "özel imar planları" yapılmışken... En son, İBB'nin bütçe ve imkanları tarafından hazırlanan, kaç kişinin okuduğu, nerelere dağıtıldığı bilinmeyen bir dergide, Cumhurbaşkanı'nı hedef alan "abuk-subuk" bir görselle üzerine tüy dikilmişken...

Kadir Topbaş'la başka sebeplerle de olsa hesabı olanların, FETÖ'yü dillerine dolayarak kendisine yüklenmesi kaçınılmaz bir sondu. Yeterince malzeme var çünkü ortada. Damadının tahliyesinden Kadir Topbaş'ı sorumlu tutmak haksızlık. Topbaş'ı eleştirenlerin hepsinin "başka hesaplarla" hareket ettiğini söylemek de haksızlık...

İşte bu yüzden, Kadir Topbaş, 2019 seçimlerini beklemeden koltuğu emin ellere terk etmeli ve tartışmaları noktalayıp, damadıyla ilgili konuyu tamamen yargıya bırakmalıdır. Kavurmacı-Topbaş soruları, sitemleri ve çıkışları yüzünden AK Parti'nin ilçe başkanları, mahalle temsilcileri bile toplum içerisinde huzursuz oluyor. Sorulara cevap vermekte zorlanıyorlar. Tepede de benzer bir durum var. AK Parti'de hangi yetkiliye mikrofon uzatılsa, sorulardan biri Kavurmacı ile ilgili oluyor. Anayasa Profesörü Burhan Kuzu'nun çıktığı televizyon programındaki "köşeye sıkışmışlığı", ülkenin her köşesindeki AK Partili yöneticiler yaşıyor artık.

Tüm bunlara son vermek için "kritik" kararı almalı ve Kadir Topbaş seçimi beklemeden koltuğu bırakmalıdır. Merak etmesin, ikinci bir Ali Müfit Gürtuna sendromu yaşanmaz, İBB "hazır projeler" üzerinden çalışmaya devam eder. Belki bir yenilik sonucu oluşan sinerji, tıkanan noktaları da açar. AK Parti'nin 2019 adayı da, Topbaş'ın gölgesinde, onunla ilgili konularla boğuşmak yerine, projelerini anlatır meydanlarda...

Haydi Kadir Başkan; al ceketini ve partine ve dava arkadaşlarına en büyük hizmeti yaparak İstanbul'a el salla...