Demir Perde'nin dağıldığı, Berlin Duvarı'nın yıkılıp iki kutuplu dünyanın fiilen son bulduğunun zannedildiği yıllar. Doğu Bloku ülkelerinin vatandaşları, ekonomik sıkıntılardan kurtulmak için birçok ülkeye akın etmiş, iş arayışında.

Türkiye'ye de birçok ülkeden "turist" olarak gelenler var. Çoğu, ülkelerinde iyi eğitim almış, meslek sahibi insanlar. Ama "çalışma izni" dahil birçok yasal engeli aşamadığı için mesleklerini yapamıyor ya da kaçak çalışıyor. "Özel mülkiyet" duygusunu yeni tadan bu insanlarda müthiş bir para hırsı var.

İstanbul'un Aksaray semti, yasadışı fuhuş sektörünün merkezi haline gelmiş. Polis, her gün eğlence mekanlarına, otellere vs. baskınlar yapsa da dünyanın en eski sektörü bir şekilde çarklarını döndürüyor.

1980'li yıllarda Afrika'da başlayan, eşcinsel ilişki veya ortak şırınga kullanan uyuşturucu bağımlıları aracılığıyla yayılan AİDS (HIV virüsü) dünyayı kasıp kavurmaya başlamış. Virüsün cinsel ilişki yoluyla yayılıyor olması üzerine, o dönem "saha" gazeteciliği yapan Uğur Dündar ekibini alıp Aksaray'ın yolunu tutmuş. Aksaray'da yasadışı fuhuş piyasasının müşterilerine mikrofon tutarak AİDS'e rağmen tanımadıkları kadınlarla ilişkiye girmeye nasıl cesaret ettiklerini soruyor.

KAMERA ŞAKASI GİBİ

Uğur Dündar'ın aldığı ve TV ekranlarında yayınladığı cevaplar, izleyenleri hem şaşırtıyor, hem de gülümsetiyor.

"Ben askerim, bana bişey olmaz."

"Biz Karadenizliyiz, hamsi ve kara lahana yeriz. Virüs bize bulaşmaz."

"Atın ölümü arpadan olsun."

Tıpkı Levent Kırca parodilerindeki gibi cevaplar değil mi?

HIV virüsü taşıdığını bile bile fuhuş sektöründe çalışmaya, yani bile bile insanları ölüme götürmeye devam edenler çıktı sonraları ortaya. Ama ne polis baskıları durdurabildi o sektörü, ne de hastalığın felaket sonuçları...

Ardından AIDS gibi daha önce insanlığın hiç bilmediği "kuş gribi" çıktı. Kanatlı hayvanlar toplu halde itlaf edildi. Anadolu köylerinde neredeyse tavuk kalmadı. Bu sefer de kene popülasyonu arttı ama eskisinden farklı olarak ısırdığı insanları öldüren keneler türedi. "Kırım Kongo Kanamalı Hastalığı" çıktı ortaya. Binlerce yıldır varolan kenelerin yerini "katil keneler" aldı.

DEĞİŞEN PEK BİRŞEY YOK

Tüm bunları neden mi anlatıyorum?

Çin'de ortaya çıkan ve nasıl olduysa hızla tüm dünyaya yayılan Corona virüsünün Covid-19 versiyonu yüzünden.

Virüs, Mart ayından bu yana hayatımızda ciddi etkilere yolaçtı. Bugüne kadar 5 binden fazla vatandaş Covid kurbanı oldu ve hayata gözlerini yumdu.

Ülke ekonomisi yanında, kültür-sanat hayatı, spor faaliyetleri durdu. Vatandaşların toplu olarak bir arada bulunduğu eğlence yerleri aylarca kepenk kapattı. Bazıları hâlâ kapalı.

Hastalığa yakalananların sayısında önemli oranda düşüş olunca ve test sayıları da artınca, Bilim Kurulu'nun tavsiyeleri neticesinde evlerine hapsolmuş 18 yaş altı ve 65 yaş üstü vatandaşlar özgürlüğüne kavuştu. "Yeni normal" koyduk adını ve maske takmak, dezenfektan ile sık sık virüse karşı ellerimizi temizlemek gibi alışkanlıklarımız oluştu.

Bırakın sade vatandaşları, illet virüsle can siperane mücadele eden tıp adamlarımızı, sağlık görevlilerimizi kurban verdik.

Peki akıllandık mı? Elbette hayır...

CİNAYETE TEŞEBBÜS

Maske takmayan, çenesinde tutan ve uyarıldığı zaman ağzını burnunu kapatan insanlar orta yerde cirit atıyor. Toplu taşıma araçlarında sabah ve akşam saatlerinde "güvenli mesafe" diye birşey kalmıyor. Minibüslerde, belediye otobüslerinde, tramvay, metro ve Marmaray'da işe gidiş geliş saatlerinde aşırı yoğunluk yaşanıyor. Eski normali, yani yeni anormali yaşamaya devam ediyoruz.

Bir de "bile bile lades" diyenler var. Karantinada olması gerekirken parkta, ya da şehirler arası seyahatte yakalananlar en basitleri.

Covid testi pozitif çıkmış hastaya geçmiş olsun ziyaretine gidenlere ne demeli?

Ya da gittikleri düğünde aynı makyaj malzemesini kullanıp, virüsü kapanları ne yapmalı.
Hele hele, kızının düğününe kimse gelmez diye "Hasta olduğumu söylemeyin" diyen ve tüm misafirlerine "Hoşgeldin" karşılaması yapıp virüs yapan anneyi nereye koymalıyız.

Bence bunların tamamı "Tahammüden adam öldürmeye teşebbüs" suçundan yargılanmalı.

Hiç kimse "devlet şu önlemi almalı" falan gibi "Zihni Sinir" projeleriyle çıkıp kafa bulandırmasın. "Her şeyi devletten beklememek lazım" zamanı, tam da bu zamandır.

Testi pozitif çıkan akrabanı kendin hapsedeceksin, maskesiz toplu taşıma araçlarına  binmeye kalkana sen tepki koyacaksın, güvenli mesafe kuralını ihlal edenlere sen "uzak dur" diyeceksin.
Hortum senin ya da sevdiğin bir yakınının boğazına sokulmadan sen işi ciddiye alacaksın.

Yoksa, "ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" diyenler yüzünden bu virüsle yıllarca boğuşmak zorunda kalırız.