İstanbul'un fethinden 5 yıl sonra kurulan ve günümüze kadar ayakta kalan Beyazıt Sahaflar Çarşısı, çevresindeki gürültülerin arkada kaldığı bir sessizlikle karşılıyor sizi. İlk bakışta yeni basılmış kitaplar gözünüze çarpsa da arka raflarda kalmış tarihin ve zengin hatıraların olduğunu hissediyorsunuz. Hayatın izlerine tanıklık etmiş eserler ve anılar sessizce duruyor raflarda. 

Kapalıçarşı'nın hemen yanında "Sahaflar Sokağı" adıyla da bilinen Beyazıt Sahaflar Çarşısı'nda, 23 dükkân ve sonradan yapılan 18 küçük dükkân ile birlikte bugün toplam 41 dükkân bulunuyor. Teknoloji ile birlikte her şey değişiyor; şehirler, insanlar, mekânlar bile zamanla bu değişime uyum sağlıyor. Günümüzde çarşının ön raflarında yeni kitaplar çoktan yerlerini almış olsa da arka raflarda kalmış zengin bir mirasın olduğunu unutmamak gerekiyor. 

BÜYÜK DEDE MİRASI

Çarşının bir yanında mürekkeple yazılmış eski harflerin bulunduğu gösterişli tablolar, diğer tarafında ise yeni kitaplar yer alıyor. Kitapçı vitrinlerine uzun uzun bakan insanlar hiçbir dükkâna girmeden çarşının içinde yürümeye devam ediyorlar. Bu sırada yorgun ve uzun sakallarıyla Beyazıt'ın simgelerinden olan Hüseyin Avni Dedeyi görüyorum. 

Beyazıt Sahaflar Çarşısı'nın eski dükkânlarından biri olan Elif Kitabevi'ne giriyorum. Günümüzün değerli sahaflarından biri olan Turan M. Türkmenoğlu ile karşılaşıyorum. Üç nesildir sahaflık geleneğini sürdüren Türkmenoğlu, çalışma masasının başında dikkatlice bir şeyler okuyor. Türkmenoğlu, "Ömrüm sahaflar çarşısında geçti" diyor ve başlıyor anlatmaya: 
"Büyükbabam 1800'lerin sonlarında Beyazıt'ta sergi açarak başlıyor mesleğe. İlk dükkânının tabelasını ise 1901'de asıyor. Ondan sonra bizler devam ettiriyoruz sahaflık geleneğini."

SAHAFLIK TARİH OLUYOR

Çarşıda bulunan çoğu dükkânın değişime uyum sağladığını, artık yeni kitap ve kırtasiye malzemeleri sattığını, sahaflık yapanların ise giderek azaldığını üzülerek anlatıyor. "Sahaf tam olarak kime denir?" diye soruyorum.

"Dağınık olan kâğıt sayfalarını derleyip toparlayıp kitap haline getiren kişiye sahaf denir. Ama bu da yetmez o kitabı ihtiyaç sahibine ulaştıran kişidir sahaf." 
Turan Bey, her eski kitap alıp satanın kendisine sahaf demesinden şikâyetçi. "Hurdacılar eskici oldu, eskiciler antikacı oldu. Döküntü satanlar kitapçı oldu, kitapçılar sahaf oldu ve sahaflar da yok oldu! Sahaflık ben sahafım demekle olmuyor" diyor iç çekerek.
Turan Bey'e elinde nadir eserler olup olmadığını soruyorum. Geçtiğimiz haftalarda yaşadığı bir olayı heyecanla anlatmaya başlıyor:
"Geçende temizlik yaparken Bektaşi Fıkraları ile ilgili el yazması bir eser buldum mesela.  Sosyal medya hesabımda paylaştım sonra İstanbul Belediyesi aldı. Eser şu anda İstanbul Atatürk Kitaplığı'nda."

HAZİNE GİBİ BİR NOT DEFTERİ

Turan Türkmenoğlu'na "Sizin için özel olan bir şey var mı?" diye soruyorum. "Bir anı defterim var. Mehmet Ertezcanlı açmış bu defteri. Deftere önemli birçok kişi el yazısı ile notlar yazmış. Bu defteri yıllarca merak ettim. En sonunda Mehmet abi, sen bu işlerle çok ilgilisin deyip defteri bana verdi" diyor.
Heyecanla ve bir o kadarda dikkatle defteri incelemeye başlıyorum. Kimler yok ki bu defterinin içinde; Hasan Ali Yücel, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve edebiyat tarihimizin daha birçok önemli ismi." Can Yücel'in babası ve eski Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, 1957 yılında şöyle yazmış deftere: "İnsan bir şey satacaksa kitap satmalı, bir şey alacaksa kitap almalı. Çünkü hiçbir nimet onun kadar kıymetli olmamıştır."
Kenarları sararmış sayfalar hayatın izlerini bugüne taşıyor. Her ne kadar çarşının vitrininde yeni basılan kitaplar olsa da, arka raflarda zengin bir mirasın olduğunu unutmamak gerekiyor.

Haber- Fotoğraf: Elif BAYRAM (İAHA)