İstanbul'da hemen hemen her sokak ayrı bir damak tadına hitap eder. Nohutlu pilavından tutun da Galata'nın kokoreççilerine, İsmet Abi'nin midyesinden, Ali Usta'nın etsiz çiğköftesine epey geniştir lezzet skalası İstanbul'un...  Kokoreç İstanbul'un en gözde sokak lezzetlerinden biridir. İçine katılan baharat ve sakatatın bolluğu lezzetini belirler. Derler ya, "Kokoreç sevmeyen yoktur, henüz kokoreç yemeyen vardır." Bir ısırıktan sonra müdavimi mi olunur bilinmez. Yanına bir de midye söyledin mi, tadından yenmez! Galata kulesine çıkan en işlek yokuşların bir tanesinde Galata Kokoreççisi vardır. Fırat Usta'nın işlettiği bu küçük dükkân turistlerin, yerli esnafın, öğrencilerin hem o dik yokuştan sonra soluklandığı hem de karınlarını doyurduğu bir yer hâline gelmiş. 20 senedir kokoreç ustalığı yapan Mardinli Fırat Usta bu işin en önemli bölümünün temizleme, sonra da baharatlama olduğunu söylüyor. Yarım, çeyrek, tam; her bütçeye göre kokoreç var. Küçük dükkânının duvarları da Galata kulesinde yemek yermiş gibi bir hissiyat uyandırıyor.

SUNUMU DA ÖNEMLİ 

"Kokoreç, İstanbul'un en leziz sokak yemeklerinden bir tanesi, belki de en önemlisi. Kokorece ön yargıyla yaklaşan da çok. Ama kokoreç bizim sokak kültürümüzü eskiden nasıl yansıtıyorsa gelecekte de yansıtmaya devam edecek" diyor Fırat Usta. Bir diğer sokak lezzeti ise son zamanlarda özellikle öğrencilerin "olmazsa olmaz" dedikleri etsiz çiğköfte. Bir zamanlar taşranın simgesi olan çiğköfte artık İstanbul gibi bir büyük kentin olmazsa olmazlarından. Urfalıların tescilindeki (bu konuda tartışmalar bitmez) bu lezzet İstanbul'a da çok yakışmış.

İsot, nar ekşisi, bulgur, domates, nane, maydanoz, lavaş ve kendine has acı sosuyla yerken harareti alan, yedikten sonra dilde ufak çaplı "tatlı acı" hissini veren bu lezzet aynı zamanda sağlıklı ve diyet yapan hanımların da en önemli atıştırmalık tercihlerinden biriymiş.

ALİ USTA'NIN ŞOVU

Sirkeci'deki Ali Usta, etsiz çiğköfte dükkânıyla işini, adeta bir orta oyununa dönüştürmüş. Gelen müşterileri tıka basa doyurmakla kalmıyor, yoldan geçenleri de "tadımlık" diyerek verdiği "doyumluk" porsiyonlarla kendine çekiyor. Aynı zamanda eğlendiriyor da... Âdeta bir "stand-up" gösterisi. E tabii, bu kadar rekabetin olduğu bir pazarda satış usulleri de çok önemli yer tutuyor. Islak mendil isteyen bir adama kuru peçete verip üstüne bolca limon sıkarak "al işte sana ıslak mendil" deyip bir limonu harcamışlığı da vardır. Bu tavırlar kiminin hoşuna gitmese de kimileri hem karnını doyurmak hem de zor geçen gününü tebessümle tamamlamak adına anca kendine yeten o küçük dükkânının önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Günün her saatinde, her uğradığınızda etrafta kameraları ve meraklı bakışlarla Ali Usta'yı seyreden kalabalığı görmeniz mümkün.

BU PİLAVIN LEZZETİ ARKADAŞ SOHBETİ 

Kimine göre ana yemek, kimine göre atıştırmalık, kimine göre ise hayat kurtaran pratik yemek olan nohutlu pilavı da atlamak olmaz. Nohutlu pilav sokakta atıştıranların favori yemeklerindendir. İnsanın iradesine rest çeker âdeta. Karabiber, tavuk da bu lezzete eşlik eder. Hem doyuran hem acıktıran bir lezzettir. Çoğumuz bu lezzete evde yaptığımız pilavda da ulaşabileceğimizi düşünürüz ama genelde böyle olmaz. İşin sırrı bu pilavın sokakta yenmesindedir.

Üsküdar'da sokak pilavcısı olan Bilal Usta; "İnsanlar sürekli soruyor; 'Bu işin sırrı nedir?' diye. Bu işin bir sırrı yok. Varsa da şudur; sokaktaki temiz hava ve pilavı yerken arkadaşlarla edilen sohbet tatlı geliyor. Bazı sokak yemeklerinin tadı damağınızda değil, hislerinizde kalır. Bana göre bu işin sırrı bu," diyor sattığı pilav için. Tıpkı evde yediğimiz anne pilavının bizde bıraktığı hisler gibi, sokakta ikram edilen manevi bir lezzet gibi...

Sokakla insan arasındaki bağları kuvvetlendiren en önemli unsurlardan biri belki de sokak lezzetleridir İstanbul'da. Bazen bizi sokağa çeken, bazen mutluluklara, bazen de paylaşmaya iten bir şey gibi sokak lezzetleri...

Haber: Çağatay Arı (İAHA)
Fotoğraf: Sinan Daşpınar (İAHA)