St. Antuan Katolik Kilisesi İstanbul'un en büyük ve cemaati en geniş Katolik Kilisesi'dir. Bu gösterişli ibadethane Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi üzerinde Galatasaray'dan Tünel'e doğru giderken sol tarafta sizleri selamlar. Kiliseye adı verilen Aziz Antuan'ın naşının Padova Basilikası'ndaki yerine taşınmasının yıldönümü olan 15 Şubat'ta 1912'de St. Antuan Katolik Kilisesi de kutsanıp ibadete açılmıştır. 

Kilisenin ön tarafında Mesih İsa ve yanında Azizlerinin olduğu bir tablo, tablonun hemen önünde bir sandalye, sandalyenin üstünde başını ellerinin arasına almış, kafası eğik,  kendinden geçmiş bir şekilde dua eden genç, siyahi bir adam. Neyi bu kadar içten istiyor bilmiyorum ama isteme şekli istediğine kavuşmanın ilk adımı belli, çok içten çok samimi ve çok kararlı... Israrı gözden kaçacak gibi değil. Bir süre kendisini izlemekten alamıyorum kendimi...

ANTUAN'IN EFSANESİ

Aziz Antuan, 1195 yılında Lizbon'da doğmuş, görkemli ve zengin bir ailenin ilk oğludur. Vaftiz olduğunda  Fernando adını almıştır. Bir efsaneye göre, Lizbon Katedrali'nde, şeytanın varlığını hissedip yere bir haç çizerek onu kovmuştur. On beş yaşına girdiğinde de ailesinin üzülüp üzülmeyeceğine aldırmadan, oturduğu sarayı terk edip, Lizbon yakınlarındaki bir manastıra gitmiştir. Bu manastırda kendini geliştirerek Avrupa'da önde gelen bilim adamlarından biri olmayı başarmıştır. 

AHMET USTA UD ÇALIYOR

Kilisenin hemen girişinde duran Ahmet Tüzemen'in yanına gidiyorum. Kendisini bana "Eyüplü Ahmet Usta" olarak tanıtıyor. Ben de Eyüplü Ahmet Usta'nın hikayesini soruyorum.  

"Benim esas mesleğim ud yapmak, dükkanım Eyüp'teydi. 50 senedir ud yapıyorum ve ders veriyorum. Öğleye kadar işlerimi haledip sonrasında kiliseye geliyorum, akşamları da burada müzik yapıyorum, kahvede ne işim var, ne kağıt oyunlarını bilirim nede zarın nasıl tutulduğunu. Ben ud, darbuka, saz, bateri ve tambur çalarım."  

"Kiliseye gelenleri en çok hangi konularda uyarıyorsunuz?"

"Orada yanan mumlar var, geliyorlar mumu üflüyorlar söndürüp gidiyorlar, ellerine bir şey geçmez, bu ayıptır. Yüksek sesle konuşuyorlar. Fotoğraf çekebilirsiniz fakat video çekmeyin diyoruz, çekiyorlar. Kol kola girip gezmeyin burası dini bir yerdir diyoruz. Bu tarz konularda sıkıntı yaşayabiliyoruz."

TESETTÜRLÜ ZİYARETÇİ 

Kilise çok kalabalık, ibadet edenler, mumlarını dikip güzel dileklerini dileyenler, etrafına şaşkın şaşkın bakanlar, kimisi yaşlı annesinin koluna girmiş, kimisi sevgilisinin elinden tutup gelmiş. Gözüme tesettürlü bir hanım ve arkadaşı takılıyor. Hemen yanlarına doğru ilerliyorum. Biraz da tereddütlü bir şekilde kiliseye neden geldiklerini soruyorum. Gelebilirler tabii ama benim merakım geliş sebepleri. Beklediğim cevabı alıyorum; "Mimarisini, tarihini merak ettik, biz Müslümanız, Hristiyanlar nasıl bizim camilerimizi geziyorlarsa biz de burayı gezmek istedik."

DİLEK SÖYLENİRSE KABUL OLMAZMIŞ

Ben de bir mum dikmek istedim. Tam mumu dikecekken, yanımdaki kızıl saçlı, uzun boylu, oldukça sevimli bir surat ifadesine sahip olan kadın mumunu dikemeden kuma düşürdü. Almaya çalışıyor alamıyor. En sonunda yardım ettim kurtardım mumu. Şanslısınız, dileğiniz kabul olacak, dedim. "Öyle mi diyorsunuz" dedi. Sonra da aramızda güzel bir sohbet başladı. Kendisine ne dilediğini sordum "Dilekler söylenmez, söylenirse kabul olmaz yani kabul olmama riskini göze alamam ama genel şeyler diledim, sen ne dileyebilirsen ben de onu diledim. Hayata sarılmak, ısrarcı olmak lazım, o zaman bir şeyler yoluna giriyor" dedi. İsminin de Nesrin olduğunu söyledi.

Tam o anda kilisenin içinde bir ses yankılandı: "Sessiz olun lütfen, dua ediliyor." 

ÜÇ DİLDE AYİN VAR

Ayinler Türkçe, İngilizce, İtalyanca olarak yapılıyor. Biz Türkçe ayinin yapıldığı zaman dilimine göre kilisedeki yerlerimizi alıyoruz. Ayin başlamak üzereyken, Hristiyanlar ibadetlerini yapmak  için kiliseye gelmeye devam ediyorlar. Herkes yerlerini almış, kimisi ayin için başına bir örtü takmış, kimisi ağlıyor, kimisi çocuğunun elinden tutup getirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyor. 

Papaz ve beraberindeki ekip görüş alanımızın karşısında kendileri için hazırlanan yerlere oturdular. Hoş bir müzik eşliğinde ilahiler söylenmeye dualar edilmeye başlandı. Bir ara kürsüye, siyah uzun saçlı, ufak tefek bir kız çıktı. Sesi kadife gibiydi, onu dinlemek bizi büyülediği gibi kilisedeki diğer ziyaretçileri de büyülemişti. Söylediği ilahinin nakarat kısmına geldiğinde kendisine bütün kilise eşlik ediyordu; "Yollarını bana göster Rabbim, hakikat ışığına yürüyeyim..."  

Haber: Ayşe Sema Sayar (İAHA)
Fotoğraf: Sinan Daşpınar (İAHA)