Birkaç hafta önce bir Erasmus öğrencisi olarak İstanbul'a İstanbul Aydın Üniversitesi'ne geldim. O zamandan bu yana İstanbul'u keşfe çıkıyorum. İstanbul Aydın Haber Ajansı'ndaki arkadaşlarım "Neden izlenimlerini bizimle paylaşmıyorsun? diye sordular. Ben de "Neden olmasın" dedim. İşte ilk yazım. Bir hafta sonu haber ajansının (İAHA) çalışkan öğrencisi Ayşe Sema Sayar ile İstanbul'un pek bilinen bir çarşısı olan Mahmutpaşa'ya gittik. Daha önce yakındaki Mısır Çarşısı'na gitmiştim. Mahmutpaşa'yı Mısır Çarşısı'na benzer bir mekan olarak gözümde canlandırmıştım. Çarşıyı üstü örtülü ve baharat, porselen eşya satan küçük tezgahlardan oluşan bir yer sanmıştım.

İNGİLİZCE İLETİŞİM KURDUK

Ayşe Sema burada daha çok evlilikle ilgili kıyafetlerin satıldığını söyledi. Gerçekten Almanya'dan çok  süslü, gösterişli, farklı dikimlerdeki kıyafetler vitrinlerde sergileniyordu. Sözgelimi bizde olmayan kına gecelerinde gelinin giydikleri farklıydı. İç çamaşırları satan bir dükkanın önünde durdum, çünkü satıcı benimle İngilizce konuşuyordu. Türkçe bilmediğim için konuşma şansım doğdu dedim kendi kendime. "Do you speak English?" Ama adam İngilizce bilmediğini söyledi bu kez. Bu sefer dükkanın içinden bir başkası çıkarak İngilizce bize nasıl yardım edeceğini sordu. Dükkanına ilişkin konuşmaya başladık. Bana evlenecek çiftlerin birbirlerine çeşitli hediyeler verdiklerini anlattı, bunlar içinde iç çamaşırların olduğundan söz etti. 

HEDİYE KUTULARI VAR

Arkadaşım Ayşe Sema'nın anlattıklarından burada satılan her şeyin arkasında bir hikaye yattığını farkettim.Terlikler, iç çamaşırları, elbiseler, yatak takımları, çeşitli örtülerin ardında türlü türlü anlamlar yatıyormuş. İtiraf etmeliyim ki, yeni öğrendiğim o kadar şey vardı ki bir kısmını sökemedim. Çiftlerin birbirine hediye ettikleni saklamak için kutular bile satılıyordu.

'HEPSİ İHTİYAÇ MI?'

Tüm bunların evlenen çiftler için standart şeyler mi olduğunu merak ettim. Gördüğümüz eşyanın tümü satın alınıyor muydu? Masa örtülerinden el aynalarına, tabak çanaktan kına kaplarına kadar. O kadar eşya vardı ki, kendi kendime sordum, "tüm bunlara ihtiyaç var mı?" diye. Almanya'da yaptığım alışverişleri düşündüm. Biz de satın alınan her şeyin çevreyle ilişkisi düşünülür. Çarşıda burada satılanların tümünün kullanılmadığı, hediye etmek için satın alındığı izlenimine kapıldım. 

'BİNDALLI GİYDİM'

Mahmutpaşa bana evliliklerin önemini gösterdi. Düşünebiliyor musunuz kocaman bir çarşıya bunun için gidiliyordu. Türkiye'de evlilik ve gelenek ilişkisini bu çarşıda anlayabiliyorsunuz. Almanya'yı sorarsanız, bizde de evlilikler önemsenir. Gelinlik, düğün salonu, misafirlerin ağırlanması için para harcanır. Bunlar dışında evlilik genellikle pek görkemli değildir ve dar bir çevrede gerçekleştirilir. Bizden önceki büyükannemlerin kuşağında yeni evlenenlere yemek takımları, porselenler ve çiftlerin evde ihtiyacı olan şeyler hediye edilirmiş. Şimdilerde bu gelenek yitip gitmiş, evlenenlere yaptıkları harcamaları karşılamaları için para veriliyor.

Bir  evlilik törenini ne kadar çok yaşamak isterdim. Ama her şeyiyle. Mahmutpaşa'da evlenecek bir kızın rolüne de girdim ve kına gecesi için giyilen mor ipekten bir bindallı giydim. Birden prenses giysim, kafamdaki tacımla küçüklüğüme gittiğimi ve aynanın karşısında durduğumu hatırladım.  

Yazı: Theresa Scheible
Fotoğraf: Ayşe Sema Sayar (İAHA)