Sinoplu Diyojen MÖ 412- 323 yıllarında yaşadı. Bir fıçının içinde hayatını sürdürdü. Güpegündüz elinde lambayla dolaşırken kendisine ne yaptığını soranlara “Adam arıyorum, adam!” diyerek cevap verdi.  Günümüzde kimileri Diyojen’in fenerini eline almış adalet arıyor, adalet terazisini elinde tutanlarla “sözde, özde” tartışmasına giriyor.

Ülke, vatan ya da devlet insanların mülküdür. Mülkün yani devletin, vatanın temeli adalet olsa gerek. Özdemir Asaf’ın şiirçiğini kafanızı karıştırmadan yorumlamaya çalışın:

 “İnsansız adalet olmaz

 Adaletsiz insan olur mu?

 Olur, olmaz olur mu!

 Ama, olmaz olsun ....”

İnsanların yaşadığı ülke, vatan, topraklar ya da devlet o insanların mülküdür. Mülkün yani devletin ya da vatanın temeli adalete dayanır. Onun için Adalet mülkün temelidir “ demişler.  Bu söz Atatürk’ün mü, Hz. Ömer’in mi yoksa Romalıların mı? Bunu tartışabilecek bilgi donanıma sahip değilim. 

Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinin Çardak beldesinden 1961 doğumlu bir halk ozanımız var. Adı Mahir Başpınar...  Bakınız Adaleti nasıl tanımlamış:

Mülke temel olmuş, hukukta özde

Temelde toprakta taşta adalet

Olmasın istemem, tek mevsim ’yaz’da

İlkbahar, sonbahar kışta adalet.

 Düşünce özgürdür yasağı olmaz

 Zincire vurulmaz hücrede kalmaz

 O düzen olmazsa kul huzur bulmaz

 Kalmasın hayalde düşte adalet

.............”

 Adalet denince hep Karakuşi fıkralarını hatırlarım. Ama yanlış anlaşılırım diye bu fıkraları aktarmaya korkmuşumdur.  Bu günlerin hassaslığını göz önüne alarak naklen anlatacağım:

Geçtiğimiz yıllarda Demirel’e ülkenin durumu hakkında ne düşündüğü sorulmuş. Demirel de soruyu yönelten kişiye: “Bak sana bunu bir fıkrayla anlatayım da pazar neşesi olsun” demiş. Demirel’in anlattığı fıkra şöyleymiş:

Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş.

Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var...

Karakuşi Kadı, fırıncıya ’Ben bunu aldım’demiş.

Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.

Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: ’Hani bizim ördek?’

Fırıncı boynunu büküp ’Uçtu’deyince iş kavgaya dönüşmüş.

Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...

Fırıncı, kaçarken duvardan atlamış ve, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş.

Hamile çocuğunu düşürdüğü için, hamilenin kocası da fırıncının peşine düşmüş.

Can havliyle kaçan fırıncı önüne çıkan bir Yahudi’yi çarpıp devirmiş,

Üzeri çamur olan Yahudi de kızıp takılmış fırıncının peşine...

Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadının karşısına çıkarmışlar.

Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi, ’Bu adam ördeğimi iç etti’diye şikâyet etmiş. Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş: ’Ne yaptın bu adamın ördeğini?’

Fırıncı ’uçtu’demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış:

’Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar ’Uçar’demek. O halde ördeğin uçması suç değil’diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.

Gözü çıkan gayrimüslime sormuş... Onun şikâyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: ’Her kim ki, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o Müslim’in tek gözü çıkarıla...’

Davacı ’Ne olacak?’diye sorunca Karakuşi Kadı, ’Şimdi’demiş, ’Fırıncı senin Sağlam kalan gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.’

Tabii gayrimüslim şikâyetinden vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Çocuğunu kaybeden hamilenin kocasına da Karakuşi Kadı, ’Tamam’demiş, ’Karını vereceksin fırıncıya o yerine yeni çocuk koyacak “..

Böyle olunca hamilenin kocası da şikâyetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi’ye: ’Senin şikâyetin ne? Bre?’

Yahudi ellerini açmış, ’Ne diyeyim kadı efendi,’demiş, ’Adaletinle bin yaşa sen, e mi !’?

Demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek: ’Kıssadan hisse: Ananı öpen kadı ise, kime şikayet edeceksin?.. Bugün ülkedeki durum bu! Anladınız mı?’demiş...