Her şeyimiz para oldu…
Maddi çıkarlarımız neredeyse bütün değerlerin önüne geçti…
Kendimizi para ile ifade ediyoruz… Birini anlatırken veya tanıtırken ilk önce maddi durumundan başlıyoruz. Çok zengin veya çok yoksul biri gibi…
Biraz paramız oldu mu gösterişe harcıyoruz… 
En lüks giyinme merakı, son model telefonu alma merakı… En lüks arabaya binme hastalığı…
Sürekli zengin olduğumuzu başkalarına gösterme telaşı… Birilerine bir şeyleri ispatlama çabası…
Her şeyi para ile ölçüyoruz…
Kırk yılda bir yemeğe çıksak, hemen sosyal medyada paylaşıyoruz… Sanki yiyip içmek çok büyük bir olaymış gibi.
Bir yere gittik mi hemen resim çekip sosyal medya hesabımızdan yayınlıyoruz… Bir şeyleri öğrenmek, araştırmak veya tatil için değil de gösteriş için geziyoruz… 
Kişiliğimizi; fikirlerimizle, sözlerimizle, hareketlerimizle değil de paramız ile değerlendiriyoruz…
Kendimizi öyle gösterdiğimiz gibi karşımızdakini de öyle yargılıyor ve değerlendiriyoruz…
Üç kelimeyi bir araya getiremeyen, ahlaki değerleri yok sayan kimi insanları sadece parası olduğu için hoş görüyoruz, daha da ileri giderek saygı duyuyoruz…
Para yaşamak için bir araçtır… Ama amacımız para oldu…
Para ile gösteriş yaptığımız gibi para için her şeyden vazgeçebilecek noktaya geliyor olduk…
Arkadaşlığımızı paraya bağladık…
İlişkilerimiz para üzerinden dönüyor… Parası olmayanın yüzüne bakmıyoruz…
Çok acı bir gerçek ama okullarda bile zengin aile çocuklarına daha çok özen gösteriliyor.
Yolda giderken lüks arabalı olanlar daha hatırlı sayılıyor…
Toplum olarak ahlaki değerlerle değil de para üzerinden insanlığımızı ölçmeye başladık…
Parasız da olmuyor.
Para çok şeyi satın alıyor doğru…
Ama para insanlığı satın alamıyor ki…

***

Paraya güvenmek

Vaktiyle şehrin birinde ilim ve faziletçe en meşhur alimlerinden biri, her gün olduğu gibi, o gün de öğrencilerine ders vermekle meşguldü.
Ancak, alimle acilen görüşmek isteyen bir kişi yüzünden, derse birkaç dakika ara vermek zorunda kaldı.
Gelen kişi, şehrin en zenginlerinden biri değilse bile, hatırı sayılır tüccarları arasındaydı. Adam, alime;
“Size bir maruzatım var” dedi, “Ben hacca gitmek istiyorum. Bunun için, sene boyu kenarda üç yüz altın biriktirdim. Acaba bu para rahatlıkla gidip gelmem için yeterli olur mu?”
Alimin cevabı şöyle oldu:
“Bu para rahatlıkla gidip gelmen için yeterli olmayabilir.”
Bunun üzerine adam:
“Peki öyleyse” dedi, “Biraz daha biriktirir, seneye giderim.”
Adamın medreseden ayrılmasının üstünden fazla bir zaman geçmeden, bu kez, ayağında çarık, elinde küçük bir bohça ile sade halli bir derviş âlimin ziyaretine geldi.
“Fazla durmayacağım” dedi derviş, “Allah nasip ederse, hac için yola düştüm. Diyeceğin, istediğin bir şey var mı?”
Alim:
“Yolun açık olsun. Oralara bizden de selâm götür; dua et bizim için” dedi. Sonra da kucaklaşıp vedalaştılar.
Öğrenciler, yarım saat içinde gördükleri bu iki manzara karşısında şaşkına dönmüşlerdi. İçlerinden biri sordu:
“Hocam” dedi, “Tüccar geldiğinde, ‘Hac için üç yüz altın yetmeyebilir’ dediniz. Bu adamın ise belki bir altını bile yok. Ama ona yolun açık olsun dediniz.”
Alim şu cevabı verdi:
“Çünkü tüccar, parasına güveniyordu. Üç yüz altının başına ne geleceğini, yetip yetmeyeceğini ben garanti edemem. Ama derviş, ‘Allah nasip ederse’ diyerek yola koyulmuş. İnanıyorum ki, güvendiği Allah onu yolda bırakmayacaktır.”

****

TEBESSÜM

Sahte dolar

Döviz bürosundaki görevli eline geçirdiği 100 dolarlık banknotu uzun uzun inceler, fakat sahte olup olmadığını anlayamaz. Bu arada döviz bürosunda bulunan Temel, Türk yardım severliğiyle atılır; 
“Hemşerum ver bir de ben bakayım” der.
Görevli parayı Temel'e verir. Temel tek bakışta der ki; “Bu para sahte!”
Görevli ve döviz bürosundaki diğer insanlar hayrete düşer; “Bir bakışta nasıl da sahte olduğunu anladınız?”
Temel durumu açıklar:
- Bakın aslında anlaması çok kolay! Bunun üstünde Atatürk resmi yok!

****

GÜNÜN SÖZÜ

Bir insan satın alamadığı şeyler kadar zengindir. -Henry David Thoreau