İnsana dost, fikre dost mottosuyla kültür faaliyetleri yürüten Akçakoca Kültür Platformu 5 yaşına girdi. Kurumsal web sitesinde yazılarımla katkı sağladığım bu platformun mottosunu çok değerli buluyorum ve sosyal medya paylaşımlarımda sürekli kullanıyorum. Gerçekten insana dost, fikre dost bulmak çok zorlaştı günümüzde. O yüzden yaptıkları çok değerli kültür faaliyetlerini bu motto ile ifade etmelerini takdirle karşılıyorum.

Akçakoca Kültür Platformu 5. yıl kutlama programında çağımızın en tehlikeli hastalığı israf konusunda Prof. Dr. Aziz Akgül bir sunum yaptı. Kendisi bir önceki dönem Ak Parti Diyarbakır Milletvekili ve aynı zamanda şuanda Türkiye İsrafı önleme vakfı başkanıymış. Prof. Dr. Aziz Akgül hocamız çok değerli bilgiler vererek katılımcılara israf konusunda bir farkındalık oluşturdu. Kurmuş olduğu Türkiye İsrafı önleme vakfı ile de tüm Türkiye’de farkındalık oluşturmak adına çalışmalar yürüttüğünü öğrenmiş olduk. Kendisini tebrik ediyor ve anlattıklarını kısaca sizlere aktarmak istiyorum.     

Prof. Dr. Aziz Akgül’ün kurduğu İsrafı önleme vakfı bir aile vakfı olarak kurulmuş üye ve bağış kabul etmiyor. Ancak Mikro Finans adı altında yoksulluk sınırının altındaki, paraya hiçbir şekilde ulaşamayan vatandaşlara yönelik 1.000 TL projesini vakıf bünyesinde hayata geçirmiş. 54. Refahyol hükümetinde başbakanlık baş müşaviri olarak çalışmış, 1998 yılında KOSGEB başkanlığı yapmış ve TBMM’de milletvekili olarak görev yapmış. Tüm bu tecrübeler çerçevesinde israfı, açlığı, yoksulluğu önlemek adına gönüllü vakıf kurmuş kendisini bu girişimi için tebrik ediyorum.

Prof. Dr. Aziz Akgül, Elimizdeki kaynakları doğru kullanmıyoruz diyor. 2018 yılı verilerine göre Türkiye milli gelirinin %15’ini israf etmiş durumda. Yani 550 milyar TL boşa gitmiş. Bu olmasaydı Türkiye’de hiç kimsenin yoksul olmaması, işsiz olmaması sağlanabilirdi. Türkiye kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya su yok, iklimler değişti. Bunlar israfa dayalı ortaya çıkan sorunlardır. Gereksiz yere harcama yapmamamız gerekiyor tasarruflu yaşam şarttır, tasarruf ile cimriliği karıştırmayalım diyor.

 2018 yılında çatışmalara, savaşlara harcanan para 16 trilyon dolar. 2018 yılında dünyanın en zengin 26 kişisinin sahip olduğu servet dünyanın 3.8 milyar insanın servetine eşit. Dünya adaletsiz bir dünya bu işe çözüm bulunmazsa her bir fakir potansiyel bir terörist olacak. Bu çatışmalar, harpler ekonomik sıkıntılardan ortaya çıkıyor. Aile içi problemler bile ilk olarak ekonomik sıkıntılardan ortaya çıkıyor. Türkiye’de nüfusun yaklaşık %18’i yoksulluk sınırının altında, yaklaşık 20 milyon insana tekabül ediyor. Yoksullukla mücadeleyi hibeye dayalı yapıyoruz bunun başarılı olma şansı yoktur.

Hibeler vatandaşın vergisiyle yapılıyor, bir pradigma değişikliğine ihtiyaç vardır. 2018 yılında sadece aile sosyal politikalar bakanlığı 42 milyar lira hibe dağıtmış. 42 milyarın %50’si israf, verilmemesi gerekenlere gidiyor. Dünyada mikro finans kuruluşları var açlıkla mücadeleyi böyle yapıyorlar. Bizde ise bir tane mikro finans kuruluşu yok, sistem bozuk olunca avuç açmayı öğretiyor. Osmanlı döneminde sadaka taşları vardı. Eski camilerimizin yaklaşık 1,5 metre yakınlarında yer alıyordu. Hali vakti olanlar alacakaranlıkta oraya altın akçe bırakıyor alacak olanlarda yine alacakaranlıkta ihtiyacı kadar alıyordu.

Prof. Dr. Aziz Akgül hocamıza bir soru yöneltildi. Bir insanı israfa götüren unsurlar nelerdir?

İsraf konusunu dert edinip, tasarrufu içselleştirmemiz lazım, zengini de, fakiri de yapması lazım bu bir kültür olması gerekiyor. Yurt dışına çıktığımda bazı yerlerde görüyorum, insanlar restoranda yedikleri yemeklerin fazlasını tabakta bırakmıyor paket yaptırıyor. Bu kültür aslında bizde var ancak şimdilerde görgüsüzlük olarak algılanıyor!

Sizin yapmış olduğunuz israf çalışmaları şirketlerin kayıplarını da içeriyor mu?

Tüm kurum ve kuruluşlara bunlar ister hizmet ister ürün üretenler olsun, iki metodolojiyi öneriyoruz. Birincisi 80-20 prensibi yani zaman yönetimi, esas itibariyle alan yaklaşımı. Bir örnek vermek istiyorum sizin de fikriniz olsun diye. Zamanınızın %7’sinde yapmanız gerekenin %80’nini yapmanız lazım. Niye yapamıyoruz biliyormusunuz? Çünkü biz boş işlerle uğraşıyoruz, birileri bizi uğraştırıyor ve onun farkında değiliz. Halbuki katma değeri üstün şeyleri dikkate almamız lazım boş işlerle oturup zaman harcamamamız lazım, onun için 80-20 prensibini öneriyoruz. Birde 6 sigma yaklaşımını öneriyoruz. Bir milyon işlemde en fazla 3 hata mükemmellik demektir. Bununda yönetim metodolojileri ve yöntemleri vardır. Kamuda, özel sektörde verimli çalışmayı sağlayıcı metodolojiler vardır bunları hayata geçirmemiz gerekmektedir. Gereksiz, amaçsız, yararsız iş ve işlemlerin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Mikro finans projenizi anlatırmısınız? Birde genç emekliler çok, bu emeklilerin  kazandırılması için neler yapılabilir?

Mikro krediler ile ilgili bizim yaptığımız çalışmalar çok küçük meblağlar. İhtiyacı olanı tespit edip bin lira veriyoruz. Kim bu hedef kitle fakirin fakiri olan insanlar paraya ulaşamayan insanlar. Genç emekliler için ise tecrübe israfı diyorum. Bunların en çok yaşandığı iki bakanlık var, biri içişleri diğeri dışişleri bakanlığı. Merkez valileri tabiri vardır ülkemizde bunları çalışma hayatının içerisinde kullanmamız gerekiyor, ben bunları tecrübe israfının içerisine katıyorum.

Yardıma muhtaç insanların tespitini nasıl yapıyorsunuz?

Yardıma muhtaç insanlarımız içerisinde en önemli unsur kadınlarımız. Çünkü evin gerçek reisi onlardır. Bu bağlamda; kadınlarımızı güneş sigorta ile yapılan anlaşma çerçevesinde ayda 1 lira sigortalıyoruz. Evin çatısı aktı, izolasyon ihtiyacı oldu bu sigorta onların garantisi oluyor. Fakirin tespiti bizde çok basit mikro kredi ihtiyacı olan herkese biz kredi vermeye hazırız. 1.000 TL’ye ihtiyacı olan herkes gelsin, tabii bizim şartlarımıza uygun olacak bunu vakıf olarak ilan ediyoruz. Fon bulursak bu rakamı ilerde 1.500 TL’ye çıkarmayı düşünüyoruz.

İsrafı önlemek, verimli çalışmak adına devletimizin bir çalışması var mıdır?

2014 yılında israfı önleme yılı ilan edildi o zaman bütün kamu kurumları işin içerisine girmişti. Raporlar hazırlandı bana sorarsan ne oldu hiçbir şey olmadı. Bizim netice odaklı olmamız lazım, netice odaklı olmamız içinde çok cesur olmamız lazım. Şuanda yaklaşık 3 milyon kamu personeli var. Öğretmenleri çıkarın bir tarafa yaklaşık bu rakam 2 milyon. Biz kamu sektöründe insanları çalıştırmayı bir iş sigortası gibi algılıyoruz, ihtiyacımız olduğu için değil ben kendi şirketimde bu kadar personel çalıştırmam, çalıştırmıyorum zaten.

Kendi şirketimde Hantizan diye bir program uyguluyorum çalışanların verimliliğini ölçüyorum. Bilgisayar başında çalışanlar var, sahada çalışanlar var hantizanı yükledik orada her saniyesini kontrol ediyorum. Kendi işiyle ilgili bir iş mi yapıyor, yoksa oturup sosyal medyada boş işlerle mi uğraşıyor, yani verimlilik o kadar değerli ve önemli ki. Ama devlette biz bunu hayata geçiremeyiz neden mi bunun örneğini size vereyim. Ben 1998 yılında KOSGEB başkanıydım. Yalım Erez Sanayi Bakanıydı bana dedi ki arkadaşım ben son defa bakanlık yapıyorum ne yapacaksam yapacağım ve ondan sonra gideceğim. Oturduk orada niçin sorusunu sorduk biliyormusunuz bir yerde israfı önlemek istiyorsanız niçin o süreçleri yapıyorsun diye sorarsanız süreç başlar. İsraf konusunda başarılı olunabilmesi için öyle büyük bir kararlılık lazım ki en tepeden bu işin başlaması gerekiyor.