Toprak kavramının da kutsallıkla iç içe olduğunu vurgulamamız gerekir. Eskilerde yağız yer adıyla anılan toprak her etkinliğin en son kutsanan hal kasıydı. Gerek Budizm’de gerekse Şamanizm’de dinsel törenlerde içilen içkilerin son damlaları bu yağız yerin hakkıdır diyerek toprağa dökülürdü.

Ayrıca günahlı ölülerin başı mezarlarında toprakla buluşmasın diye bir taş üzerine konurdu. Yağız yeri kirletmesin diye bunu yaparlardı. Tahtacı Türkmenlerinde en ağır suçlardan biri zinaymış. Bu günahı işleyen kişilerin cesetleri toprağa gömüldüklerinde başları toprağı kirletmesin diye dışarıda tutulurmuş. Böyle günahkâr kişileri çok ender hile olsa idamla cezalandırdıklarında da meyve vermeyen ağaca asarlarmış. Eski inanışlara göre toprağın kutsal sayılmasının izleri Anadolu’da görülüyor. Anadolu’nun büyük ozanı Yunus Emre bir şiirin de toprağa şöyle bir kutsallık vermektedir: Ben ay’ımı yerde gördüm Ne isterim gökyüzünde Benim yüzüm yerde gerek Bana rahmet yerden yağar İnsan “Balçık” tan Yaratılmıştı Eski Altay efsanelerinde, büyük bir okyanusun ve suyun esas olmasına rağmen, onlara göre insanoğlu, sudan yaratılmamıştı:

“İnsanoğlu aslı yine topraktı”. Altay efsanelerinde bu olay, şöyle anlatılıyordu:

Yine günlerden bir gün, Tanrı
Ülgen denize,
Bakarak duruyordu, şaşırdı
birdenbire.
Bir toprak parçacığı, sularda
yüzüyordu,
Toprağın üzerinde, bir kil
görünüyordu
Toprak üzerinde, bir kil
görünüyordu.
İnsanoğlu bu olsun, insana
olsun baba “.
Görünmeye başladı, insan gibi
bir şekil,
Birden insan olmuştu, toprak
üstündeki kil.
”İnsanoğlu bu olsun, insana
olsun baba“
Bu iki insanın ise, adı olmuştu
Erlik.

İran mitolojisinde de ilk insan, kil dediğimiz yapışkan topraktan yapılmıştı. Onun için İran’lılar ilk insana Kil Şah adını veriyorlardı. Türkler ise daha çok, balçık üzerinde durmuşlardı. Bu Altay yaratılış efsanesinde de açık olarak görülüyor ki insanoğlunun aslı, su değil; toprak idi. İslamiyet’in Türkler tarafından kabul edilmesine rağmen, asıllarının topraktan geldiği, topraktan yaratıldığı, türediği efsanelere şuurlara yerleşmiştir. Bazı kaynaklarda Behlül Dana’ya ait olduğu bazılarında da Kaygusuz Abdal’a ait olduğu kayıtlı olan şathiyede şöyle söylenmekte:

”Ademi balçıktarı yoğurdun
yaptın!
Yapıpda neylersin, bundan
sana ne?
Halkettin insanı, saldın
Cihana!
Salıp da neylersin, bundan
sana ne?
Hatai de bu konuda şöyle
diyor:
“Hatai ümüdim kesmezem
Hak’tan,
Bizi var eyledi o dende
yoktan.
Balçığımız yoğrulmuştur
topraktan,
Turabiyem yerden bitim
ezelden.”

Öyle anlaşılıyor ki, “toprak ve balçıktan türeme” inancı, Türkler arasında çok yayılmıştı. Türk inanışına göre, insanoğlu topraktan geldi, toprağa gidecek. Folklorun ana malzemesi insan olduğuna göre, toprak konusunun kültürümüzde ve folklorumuzda önemli yer tutuyor. Toprak deniline aklımıza Aşık Veysel’in “Kara Toprak” şiiri geliyor. Ancak önce yine Veysel’in bir başka şiirini sunmak istiyorum;

Aslıma karışıp toprak olunca
Çiçek olur mezarımı süslerim
Dağlar yeşil giyer bulutlar
ağlar
Gök yüzünde dalgalanır
seslerim
Ne zaman toprakla birleşir
cismim
Cümle mahlûk ile bir olur
ismim
Ne hasudum kalır ne de bir
hasmım
Eski düşmanlarım olur
dostlarım
Evvel de topraktır sonra da
adım
Geldim gittim bu sahnede
oynadım
Türlü türlü tebdilata uğradım
Gâhî viran şen olurdu
postlarım
Benden ayrılınca kin ve
buğuzum
Herkese güzellik gösterir
yüzüm
Topraktır cesedim güneştir
özüm
Hava yağmur uyandırır
hislerim
Âlemler âlemi ölçer biçerler
Hamını hasını eller seçerler
Bu dünya fanidir konar
göçerler
Veysel der ki gel barışak
küslerim