inanma ceketim, inanma
kuşların söylediklerine
benim mahrem-i esrarım sensin

inanma, kuşlar bu yalanı
her bahar söyler
inanma ceketim, inanma!

Baharın bizleri yenilediği günlerdeyiz. Ağaçlar deli gibi, kendinden geçmişçesine çiçekler açıyor. Bizlere; o çiçeklerle ömrünüzde bir bahar daha gördünüz diyor. Aklımızda rengarenk bir saarhoşluk, çiçek kokularıyla kendimizden geçiyoruz. 
Orhan Veli şiiriyle başladım. Türkçenin en naif şairiyle. Onun dizeleriyle karşılamak istedim ömrümün bu baharını. Bahar bizlere; ömrümüze her sene verilen bir armağan. Ömrünüzdeki hiçbir sonbaharı, kışı saymıyoruz. Bir bahar daha gördük diyerek  baharı sayıyoruz. Sadece baharları özlüyoruz. Sanki bahardan sonra ölsek gam yemeyecekmişiz gibi.
Kuzular, oğlaklar doğdu. Ağaçlar pembe; beyaz çiçeklere büründü. Ekinler bir karış kara toprak bırakmadı çevrede. Her yer yemyeşil. İnsan sırtını bir ağaca yaslayıp; gözlerini kapatarak saatlerce sessizliği, doğayı, çiçek kokularını, kuş seslerini, bulutların bıraktığı izleri, ağaçların sadece bazı insanlara duyurduğu fısıltılarını içine çekmek istiyor. 
Yılın on iki ayı boyunca hep çiçeklerin olduğu Kaz Dağlarındayım. Sizlere dünya üzerindeki sayılı yerlerden olan buralara kurulmak istenen termik santrallerden, kurulmuş olan ve ömrümüzü, doğamızı bir kemirgen gibi, bir fare gibi kemiren altın madenlerinden söz etmek istemiyorum. Sizlere bahardan söz etmek istiyorum. Her bahar kuşların bizi kandırdığı, ayarttığı anlardan.
Buradayım. Kaz Dağlarında. Bu gün bir arkadaşımın; ''Ne olur buraları yazma; insanlar akın etmesin, hep böyle kalsın'' dediği yerde. Onun neden böyle söylediğini biliyorum ama buraları anlatmak konusunda kendimi engelleyemiyorum. Çok da umursamıyorum aslında; buralara gelmeden, buraları görmeden ne demek istediğimi zaten anlayamayacaksınız. 
Üçüncü cemre düştü. Toprak ısındı. Babam anlatırdı; üçüncü cemreden sonra topraktan yükselen buğuları. Budama dönemi bitmek üzere. Birkaç gün içinde bütün bitkiler uyanacak. Acele edin. Meyve ağaçlarınızı bir an önce budayın. Bahçenizdeki gülleri de. Adadığınız; adanmış çiçeklerinize içinizden geçeni söyleyin. Söyleyin ki kimin mezarına dikmişseniz o çiçekleri, o mezarın sahiplerine ulaştırsın içinizden gece boyunca akan ırmağı. 
Sadece bizim ülkemizde değil, bir çok ülkede doğaya aldırış etmeden birileri; insanlara, dağlara, ırmaklara, canlılara saldırıyor. Mermer çıkarmak için devasa ormanları yok ediyor. Altın çıkarmak için siyanürle kendi kendini zehirliyor insanoğlu. İnsanın birkaç yılda yarattığı tahribatı doğanın binlerce yılda gideremeyeceğini görmezden gelerek yapıyor bunu. Sizlerin savunmasız zannettiğiniz doğa; doğal afetlerle, sellerle, yeni yeni ortaya çıkan hastalıklarla, bozulan atmosferiyle kendine zarar veren ''canlı türünü'' yok etmeye çalışıyor. Doğada meydana gelen hiçbir olay nedensiz değildir unutmayın. Doğa asla unutmaz ve mutlaka alır intikamını.
Yaşadığımız dünya üzerinden hangi canlıyı kaldırsanız dengeyi bozarsınız. İnsanı doğanın içinden çeker alırsanız dengeyi yeniden sağlarsınız. Kartalları, şahinleri öldürürseniz her yeri yılan basar. Yılanlar yok olursa köstebekler, fareler tarlalarda ürün bırakmaz. Ortaçağda kedileri şeytanlıkla suçlayıp öldüren basiretsiz insanlardan doğa intikamını veba virüsüyle aldı. Kediler olmayınca fareler hızla arttı ve veba mikrobunu yaymaya başladı; kısaca kedilerin öldürülmesi milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Doğa içinde bütün canlılar; bitkiler ve hayvanlar uyum içerisindedir; insan hariç. İnsan yaşamın tek uyumsuzu, canlıların en hastalıklısı ve sorun çıkaranıdır. İnsan günah kavramının gerekçesi, nedeni, sonucu ve yaratanıdır; insan var diye günah vardır. 
Doğada yaratılan tahribatı birileri bizlere anlatmaya çalışıyor. Aldırmıyoruz. Kulaklarını tıkayıp, görmezden gelen herkes bildiğini okumaya devam ediyor. Ne çekiyorsak insandan; insanın bencilliğinden çekiyoruz.
İnsan  neden korkunçtur biliyor musunuz; insan karnı tokken yemek yiyebilen tek canlıdır da ondan.
Hızla dönmeye devam edecek dünya. Ve bizler bunca bahara rağmen belirsiz, karanlık, mutsuz bir geleceğe doğru yürüyeceğiz. Her adımımızda ayaklarımızın altındaki dünyanın eksildiğini bilerek.