Önce dünkü yazımda yarım bıraktığım sorunun cevabını yazayım sonra bir başka Sarıkız Efsanesinin varyantını anlatayım.

Baba ile Sarıkız şimdiki Sarıkız tepesine çıktıklarında baba abdest almak için kızından acele su ister. Ancak verilen suların tuzlu olduğunu gören baba tatlı su ister. Anında verilen tatlı sudan şüphelenen baba, niçin tuzlu su verdiğini sorar. Kız da.

“Acele ettiğin için denizden alıverdim” cevabını verir. Bu durum karşısında kızının ermiş olduğunu anlayan baba pişman olur. Kızına: “Kızım ben sana inanmamakla büyük hata ettim. Senden özür dilesem beni affedersin ama senin yüzüne bakacak halim kalmadı. En iyisi sen beni burada bekleyedur ben şöyle bir gezip geleyim” diyerek kızı yalnızlığa terk eder. Baba görünmez olunca dağın üzerine korkunç derecede siyah bir bulut çöker. Çobanlar bunun tehlikeli olabileceğini düşünerek kendilerini korumaya alırlar.

Saatler sonra kalkan bulutun ardından çobanlar çevreyi gezdiklerinde onları iki ayrı tepe üzerinde ölmüş olarak bulurlar. Oralara gömerek taşlardan türbeler yaparlar.

Olay kuşaktan kuşağa anlatılıp gelirken çobanlar bir gün Kırklar Tepesi Düzlüğü'ne pamuk gibi bir bulutun indiğini görürler. Bunun hayırlı bir bulut olabileceğini yorumlayarak yanına gitmeye karar verirler. Yaklaştıklarında bulut açılarak hafif sis şekline gelir. Bunun içinde saçlı ve sakallı kırk kişi büyük bir daire oluşturarak semah dönmeye başlar. Semaha ara verildiğinde, bundan çok etkilenen çobanlar onlara:

“Biz sizleri çok sevdik. Siz kimsiniz? Nereden gelip nereye gidiyorsunuz?" diye sorarlar. Onlar da:

“Bize kırk evliyalar derler. Biz destekçi grubuz. Şu anda Türk orduları Avrupa’ya ayak basmaya gidiyor. Onlara destek vermeye gidiyoruz,” derler. (Tarih olarak bu olayın 1356 yılına rastladığı anlaşılıyor). Semah yeniden başlayınca sis de koyulaşmaya başlar, Pamuk gibi olunca uçup Avrupa ufkunda kaybolur.

Kazdağı Alevi Tahtacı Türkmenleri arasında yaygın olan bir inanışa göre, Sarıkız’ın öyküsü şöyle:

Hz. Ali, Kan Kalesini fethe gidince Hz. Fatma, Selman Hazretlerine “iki oğlum var, ama bir kızım yok” der. Selman-ı Pâk, “Al, öyleyse nasibini” deyince Hz. Fatma, kucağında bir kız çocuğu bulur.

Hz. Fatma sevinerek babasına gidince Hz. Muhammet, “Benim torunlarım bunu kötülerler, bunun nasibini Allah’a havale ettim” der. Bunun üzerine Selman-ı Pâk, Kaz Dağı’nda inciden bir saray yaptırır ve kızı oraya koyar.

Kız, burada 20-25 yıl yaşar ve ölür. Kaz Dağı’nda ölen Sarıkız’a yapılan kabir böylece Alevilerin kutsal saydığı mekânlardan biri olur. 

Bu Sarıkız inanışı Bektaşî şairi Geda Musli’nin bir nefesinde de yer alır:

Erenler serveri ol sırrım Ali

Serçeşme olmuştur Urumeli'ne

Ağaçtan Zü'l-fekaar ol gerçek veli

Evvel tekbir aldik pirin beline

Abdal Musa Sultan Şah himmet kıldı

Dayadı kılıcı Şah taşı böldi

Bütün Urumeli islama geldi

Fetih surelerin almış eline

Kırklar azmeyledi Elmalı şehri

Boğazhisarı'nda ol buldu nehri

Bol yerde küffara eyledi kahrı

Ol dem kılıç oldu pirin eline

Bilin Tanrı Dağı Şahın otağı

Hışmı Şah'tan kanlar kuşattı dağı

Gelibolu üstünde Kuru Dağı

Ol dem âşık oldu Şah'ın eline

Şah'ımın refiki gaziler beyler

Hışmeder küffara ciğerin dağlar

Gerçek âşıkların methini eyler

Ol dem aşık oldum pirin yoluna

Pirim himmet ile sancak getirir

Kalenin temelin altüst götürür

Tanrı Dağ kurbinde çıkmış oturur

Meskenimdir deyi gelir yerine

Seyyid Ali Sultan Kırkların başı

Nevruz beyleridir yarı yoldaşı

Görin Sarıkız'da ol çaldı taşı

Ol dem güç verildi pirin koluna

Horasan mülkünden Hoy'dandır aslı

Şah İmam Hasandır pirimin nesli

Mürşidine bend ol ey Geda Musli

Kıyamette olsun eli eline”

Yarınki yazımda konunun mitoloji boyutuna bakmak istiyorum. Belki yazımızın başlığını “Mitoloji ve Sarıkız” koyarız.