İnanç dünyamızda nevruzu anlatmadan önce konunun bir bölümüne ışık tutması için  size “Hüsnü Baba”dan bir deyiş okutmak istedim:

“Gelin ey kardeşler seyran edelim

Ali'nin doğduğu eyyam bu demdir

Bu zevkle münkiri hayran edelim

Ali'nin doğduğu eyyam bu demdir

Çerağlar uyansın, kurulsun Cem'ler

Gülbanklar çekilsin, sürülsün demler

Cümbüşe gelsinler cümle Erenler

Ali'nin doğduğu eyyam bu demdir

Hüsnü Baba eyler candan niyazı

Dem sunsun sakiler, kılsınlar bâz'ı

Okunsun nefesler, çalsınlar sazı

Ali'nin doğduğu eyyam bu demdir”

Kızılbaş Aleviler İmam Ali’nin doğum günü yanı sıra İslami bir örtüyle Nevruz’a şu anlamları da yüklediler.

 1. Ulu Tanrı dünyayı gece ile gündüzün eşit olduğu Nevruz’da yaratmıştır.

2. İnsanlığın atası kabul edilen Hz. Âdem’in çamuru Nevruz’da yoğrulmuştur. Bir başka ifade ile insan Nevruzda yaratılmıştır.

3. Önceleri Cennette yaşayan Hz. Âdem’le Havva Şeytana uyarak haram meyveyi yediklerinden, Hz Âdem Serendib Adası’na Havva ise Cidde’ye sürülmüşlerdi. Pişmanlık duyan bu ilk insanları Tanrı afetmiş ve her ikisini bir Nevruz günü Arafat’ta buluşturmuştur.

4. Nuh’un gemisi Ağrı dağına konduktan sonra, Nuh peygamber yeryüzünün kuruyup kurumadığını öğrenmek için önce bir kargayı görevlendirmiş ancak karga geri dönmemişti. Daha sonra görevlendirilen güvercin bir müddet sonra ağzında bir defne dalı olduğu halde geri dönmeyi başarmıştı. Bu hem toprağın kuruduğunu ve hem de baharın geldiğini müjdelemek idi. Bunun üzerine Nuh Peygamber Ağrı dağından Sürmeli çukuru (Iğdır Ovası)na inmişti. Hz. Nuh’un yere ayak bastığı gün nevrozdu.

5. Kardeşleri tarafından bir kuyuya atılan Hz. Yusuf, bir bezirgan tarafından Nevruz’da kurtulmuştur.

6. Musa Peygamberin asasıyla Kızıldeniz’i yararak taraflarını kurtardığı gün Nevruz idi.

7. Bir yunus balığı tarafından yutulan Yunus Peygamber, Nevruz’da karaya bırakılmıştır.

8. Tanrı insanları yarattığı zaman evrende ki bütün yıldızlar Hamel/Koç burcunda toplu halde bulunmakta imişler. Nevruz’da Tanrı bütün yıldızlara feleklerinde dönmelerini emretmiş.

 Görülmektedir ki, Nevruz şiiriyle, musikisiyle inanç dünyasıyla yüzyıllardan beri Türk’ün hayatının bir parçasıdır.

“Nevrûzun bir bayram olarak kutlanmasıyla birlikte edebiyatta, musikide ve sarayda da yeni bazı adetlerin meydana gelmeye başladığı görülür. Bu adetleri edebiyatta “Nevrûziye”, musikide “Nevrûz Makamı”, eczacılıkta “Nevrûziye Macunları”, saray adetlerinde “Nevrûziye Pişkesi” olmak üzere gruplandırabiliriz.”

Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri de Nevruz adını taşıyor. Yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz.

Divan edebiyatı şairleri, dini bayramlarda olduğu gibi, Nevruz'da da bahşiş almak için büyüklere kaside sunarlardı. Bunlara "Nevruziyye" denirdi.

İşte Nef'î'nin gazelinden iki beyt:

“İrişdi bahar oldı yine hemdem-i nevruz

Şad itse nola dilleri câm-ı Cem-i nevruz

Gül gibi cihan oldı yine hurrem ü handan

Gör neyledi feyz-i eser-i makdem-i nevruz

Bu nevruziyelerde baharın gelişi, bütün cihanın tazelenip, yeşilliklerle süslenişi, çiçeklerle bezenişi, adeta yeniden dirilişi, bahar eğlenceleri anlatılmıştı. 4. Murad diğer Osmanlı padişahları gibi şiir ve sanatla uğraşmış kendine bir edebî çevre oluşturmuştu. Devrin sanat adamları ve şairlerini meclisinde toplar onlarla söyleşilerde bulunurdu.

Sultan IV. Murat’tan gazel şeklinde yazılmış bir Nevrûziye şöyle:

Ey gönül, gül devridür vakt-i nev-i nevrûzdur

Can bağışlar âdeme bu dem dem-i firûzdur

Va’iz-i şehrün kimesne pendinî gûş eylemez

Iyş u nûşa es-selâdur bir mübarek rûzdur

Bağ pür-avâzedür sıyt u sadâ-yı murg ile

Gûyiyâ her kûşede bir dürlü sâz u sözdür

Leblerinden mürde-dil ksb-i hayât eyler velî

N’eyleyim ammâ yine ol gamzeler dil-dûzdur

Bu Murâdun mülket-i gönlün alıp yağma iden

Bir sitem-kâr cefâ-cû dilber-i dil-sûzdur

YARIN ÇEŞİTLİ NEVRUZİYE ÖRNEKLERİ VERMEK İSTİYORUM.