İlk kâğıdın Mısır’da üretildiği sanılıyor. 6000 yıl önceye giden geçmişi var. Uygun boyutlarda kesilen papirüs bitkisinin sapı, Nil Nehri’nin çamuruyla yumuşatılmış sonra bir tahta üzerinde dövülerek kurutulmaya bırakılmasıyla elde edilmişti. Kâğıt hamurundan ilk üretimin M.S 105′te Çin’de Ts’ai Lun adında bir saray görevlisi tarafından yapıldığı kabul ediliyor.

Ts’ai Lun, bitki liflerini ayırıp büyük bir tekne içerisinde suyla karıştırmış ve kurumaya bırakıp ince bir tabaka haline getirerek bugünkü anlamda ilk kâğıt örneğini ortaya çıkarmıştı.

Çin’in dışında ilk kâğıt yapım merkezi Semerkant’ta kuruldu. VIII. yüzyılın sonlarında Bağdat’ta, 1151 yılında ise İspanya’da kâğıt üretiminin yapıldığı biliniyor. Müslümanlardan dört asır sonra kâğıdın varlığını Avrupa’nın öğrendiğini söyleyebiliriz.

İstanbul’da Bizans’tan kalma bir kâğıt fabrikasının, Kâğıthane semtinde bulunduğunu Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinden öğreniyoruz. İlk kâğıt fabrikası 1745 yılında Yalova’da açıldı. İstanbul’da su sıkıntısı sebebiyle Yalova Kâğıthane’si, Kâğıthane-i Yalakabad adıyla Elmalık Köyünde İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuştu. İbrahim Müteferrika Kâğıt Müzesi, Yalova Belediyesi tarafından açıldı. Ülkemizin ilk kâğıt müzesi olarak biliniyor. Bu müzede Kâğıdın Tarihi, Üretimi, Korunması, Kâğıt Sanatları, Türkler ve Kâğıt, Kâğıt Sanayii, Kitabın ve Kütüphaneciliğin Tarihi gibi konularda oluşturulan bilgi panolarının yanı sıra oluşturulan üretim atölyesinde ziyaretçiler kendi kâğıdını üretebiliyorlar.

İlk matbaa, ağaç oyma tekniği ile M.S. 593 yılında Çin’de kullanıldı. Uygurlar ve Mısırlılar IX. ve X. yüzyıllarda Arapça metinleri matbaada basmışlardı.

Doğu Türkistan’ın Turfan şehrinde ve diğer bazı merkezlerde yapılan kazılarda, şimşir gibi sert ağaç parçalarına oyulmuş Uygur harfleri ve basma kitaplar bulundu. 745-940 yılları arasında Uygur Türkleri, klişe kalıp değil, harfleri satırlar halinde kâğıda basıyorlardı.

Avrupa matbaayı İslam ülkelerinden aldı. Johann Gutenberg’in 1450 yılında tek tek metal harflerle yüksek baskı tekniğini geliştirmesinden sonra matbaacılık hızla gelişti.

“Haber yaprakları” piyasaya sürülmeye başlandı.  Matbaanın asıl etkinliği kitap yayınında görüldü. Gazetenin geçerliliği bir gün sürerken kitap uzun sürelerin temsilcisiydi.

1500’lü yılların başlarında Avrupa’nın 300 kentinde 1700’den fazla matbaa bulunuyordu. Osmanlı yöneticilerinin matbaayla ilk tanıştıkları 1700’lü yılların ortalarına kadar batıda her yıl altı milyon kitap basılmaktaydı. Bunların bir bölümü Luther’in Latince’den Almanca’ya çevirdiği İncil’di.

Batı Avrupa gazetelerinde ilân ve reklamlar, XVII. yüzyılın ortalarında görülmeye başladı. 1633 yılında Fransız hekimi Theophraste Renaudot, çıkardığı “Gazete“ adlı yayında, paralı ilân sayfası ekledi. Önemli gelir elde etmekteydi. Bunu gören Kardinal Richeliu, ilân gelirlerinin bir kısmına el koyabilmek amacıyla, ilân sayfası olan yayınları ruhsata bağladı. Devlet daireleri ile hekim ve eczacı gibi meslek sahiplerine de ilân gazetelerine abone olma zorunluluğu getirdi.

1711’de Londra’da 10 gazete 7.000 nüshayı piyasaya sürüyordu. 1953’de bu gazetelerin baskı sayısı 20.000’e çıkmıştı. 1536-1636 yılları arasında Avrupa’da bir milyonun üzerindeki kitaptan, bir milyarın üzerinde nüshası piyasaya çıkmıştı.

1836’da İngiltere’de 114 kentte, 274 gazete yayınlanıyor, günde bir milyonun üzerinde gazete okuyucusu ile buluşuyordu. Fransa’da ise, 219 gazete çıkıyordu. Bunlardan 59’u Paris’te yayınlanıyordu. Bu gazetelerin yıllık tirajı 42 milyondu.