Şarkışlalı Âşık Sefil Selimi bir şiirinde "Bana sağcı solcu, gerici deme" diyordu. O Aleviliğin ve Sünniliğin sentezi yapmıştı. İnsanların görüşlerinden dolayı birbirine düşman olmamasını istiyordu.  Yalnız politik görüşler değil inançları dolayısıyla ikilik çıkaranlara da çıkışırdı. Bu çıkışmanın içinde bütün dünya görüşü vardı:

"Alevi demeden Sünni demeden,
Her insanı aynı gördüğüm suç mu?
Bana cevap verin yanlışlık neden?
Gönlümü herkese verdiğim suç mu?"

diye soruyordu.

Ülkemizin ve insanlarının,  zaman zaman yaşadığı gereksiz kavgalardan, kardeşin kardeşe düşman edilişlerinden ezgin ve bezgindi... Güzellikler diledi yurdumun insanlarına. Barış diledi,  hoşgörü diledi. Dedi  ki:

"İnsancıl fikirler taşsa kabarsa,
Kucak açsa birbirine insanlar,
İyilik her yanda tek hâkim olsa,
Dövüşmese körü körüne insanlar,

Kullar kin garezi boşasa baştan,
Dağlar da kurtulsa borandan kıştan,
Fitnelik silinse bağırdan döşten,
Yaşasalar hür hürüne insanlar..."

Çaresi ne diye soranlara Sefil Selimî, çaresini de gösterirdi: Bilmekte ve inanmaktaydı ki, Atatürk Türkiye'sinde muasır medeniyeti, yani çağdaş uygarlığı yakalayabilmek için ikiliği yok edip, birlik beraberlik içinde alnımız ak yürümeliyiz. Yoksa bizler birbirimizle uğraşırsak, elin oğlu yetişemeyeceğimiz zirvelere ulaşacaktı. Kendisi yapar, başkalarının da empati yapmasını diledi:

"Soy farkı ırk farkı, neyin nesidir?
Hepsi çiçek gibi dünya süsüdür,
Hayatın dengesi kudret sesidir,
Bu ahenge çatan suçlar ölmeli.

Kendi yerine koy başka birini,
İyi düşünmektir daha derini,
İhya edeceksen bugün yarını,
Yakamızdan tutan suçlar ölmeli."

Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine empati adı veriliyor.

Sefil Selimi "Kendi yerine koy başka birini" derken empati öneriyor. Ancak empati ile sempatiye birbirine karıştırmamak gerekebilir. Her ne kadar sempati'nin sözlük anlamı acımak olsa da genellikle sevgi duymak olarak algılanır. Bizler karşımızdakinin soyuna, sopuna, inancına sempati duymayabiliriz. Ama empati yaparak Koca Veysel'in felsefesine ulaşabiliriz.

Düşünce, inanç ve bazı sebepler yönünden, ülke insanımızın, milli bütünlüğü bozacak şekilde bir birlerine düşman olmaları Veysel'i üzdüğü için

"Bu nasıl kavgalar çirkin dövüşler
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız" diyordu.

Bir birimizi sevmemiz, yardımlaşmamız, ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyine yükselmesi için uğraşmamız gerekirken, bölüm bölüm bölünmüşlüğümüz üzer Ozanlar ozanını. Büyük kurtarıcı Atatürk'ün düşüncelerini prensiplerini bizlere hatırlatmıştı:

"Yürüyelim Atatürk'ün izine
Boş verelim bozguncular sözüne
Göz atalım şu dünyanın hızına
Yürüyüp hedefe varalım kardaş.."

Nasıl ki Mevlânâ'nın dört cilt Mesnevî'sinde anlatmamak istediğini, Yunus Emre "Ete kemiğe büründüm, Yunus gibi göründüm" diyerek özetlemişse, belki de bir Sempozyum'da ortaya konulan sorunların nedeni Aşık Veysel bir şiirle anlatmış, ve çözümü de göstermişti:

".... Kürt'ü Türk'ü ne Çerkez'i
Hep Âdem'in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi

Yezit nedir ne Kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi

Bu âlemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevî Sünnilik nedir
Menfaattir varvarası  ..."

Evet, adım gibi biliyorum ki herkes bu ayrımcılıktan bir çıkar bekliyor. Aslında ayrımız gayrımız yok bizim.