Bayan şair ve bestekârlarımız arasında iki Leylâ Hanım var. Çoğu kişiler gibi, zaman zaman ben de karıştırıyorum. Büyük Leylâ Hanım, Keçecizâde İzzet Molla'nın yeğeni olarak tanınır. Babası Moralı Zâde Hâmid Efendiyi çocuk denecek yaşta kaybetmiş. O yıllarda evlendirilmiş. Kısa sürede boşanmış. Dayısı olan Keçecizade İzzet Molla'dan özel ders almış. Şair Fitnat gibi hazır cevaplığı ve şakacılığı ile tanınmış. Mevlevî tarikatına katılmış. Bir şiirinde:
"Ben de Monla Celâleddin-i Rûmî'yim bugün / Münkirânın attığı ahcâr bâr olmaz bana" diyor. Yani, "Mevlânâ Celâleddin'in  'Ben Hz. Muhammed'in yolunun tozuyum' dediği gibi; ben de Mevlânâ'nın kulu-kölesiyim. Bu yolda yürürken bazı kimseler bana taş atıyor. Hiç önemli değil... İnkârcılarla tartışmaya gerek yok. Onların attığı taş bana zarar vermez. Bana yük olmaz," demek istiyor.  
Leylâ hanım her ne kadar Mevlevî olsa da, o günler için bir kadın için oldukça özgür sayılabilecek söyleyişiyle dikkati çeker. Açık ve yalın sayılabilecek şiir dili var. "Pür âteşim açtırma sakın ağzımı zinhâr," dizesiyle başlayan, "Zâlim beni söyletme derûnumda neler var," nakaratı ile süren şarkısı günümüzde de sevilerek dinlenmekte. 
Leylâ Hanım; 1848'de ölmüş ve Galata Mevlevihanesi'nde toprağa verilmiş. 
Bir gazelinden iki beyit aktarmak istiyorum: 
"Salın ey nahli nâzım gel nolur bir kerre serv âsa
Sarayındır bu gönlüm ande eşkim cuyibarımdır

Emanet eyledim bir tahfecik ol şahı hubane
Gönül derler anın adına Leylâ yadigârımdır"

Diğer Leylâ Hanım, Cumhuriyet Türkiye'sini gördü. "Saz" soyadını aldı. Öbür Leyla hanımın öldüğü yıllarda, (1850 veya 1845) Hekimbaşı İsmail Paşa'nın kızı olarak doğdu.  Çocukluğunda bir süre sarayda kaldı. Sultan hanımların nedimeliğini yaptı. Sarayda kaldığı günlerde, Nikoğos Ağa ve Medeni Aziz Efendi'den Türk müziğini öğrendi ve bu alanda kendini yetiştirdi. Babası İzmir valiliği yaparken Vilayet Mektub-i Muavini Giritli Sırrı Efendi'yle evlendi.  İki yüze yakın bestesi vardı. Ancak, Bostancı'daki köşkü yanınca, anı defteriyle birlikte bestelerinin notaları da yanmıştı. Sonradan tekrar yazabildikleri besteleri repertuarda yer alıyor. 
"Yaslı gittim şen geldim / Aç koynunu ben geldim  / Bana bir yudum su ver  / Çok uzak yoldan geldim" dizeleriyle başlayan Samih Rıfat'ın şiirinden yaptığı beste, günümüzde de çocuklarımızın okulda öğrendiği ilk marşlardan birisi. 

Toplayabildiği şiirleri 1928 yılında "Solmuş Çiçekler" adıyla yayınlandı. Harem ve Saray'la ilgili anıları 1920-1922 yılları arasında Vakit gazetesinde tefrika edildi. Daha sonra 1974 yılında "Haremin İçyüzü" adıyla kitap halinde yayınlandı. 

6 Aralık 1936 da 86 yaşında Kızıltoprak'ta ölen Leyla Saz Hanım, Edirnekapı Şehitliğinde defnedildi. 

Leyla Saz Hanım'ın bestelediği şarkıların birçoğunun güftesi kendisine ait, ayrıca onun şiirlerinden başka bestekârların yaptığı şarkılar da var. Ne yazık ki adının geçtiği birçok şarkının üzerinde kuşku perdeleri var. Örneğin, Leyla Saz Hanım'a ilişkin biyografi yazılarının hemen hepsinde "Mani oluyor hâlimi takrire hicabım" sözleriyle başlayan şarkı, Leyla Hanım'a ait görülüyor. Birçok kaynakta bu şarkının Tatyos Efendinin bestesi olarak kayıtlı. Acaba güfte mi Leyla Hanım'a ait diye düşündüm. Yine bazı kaynaklarda güftenin Nigâr Hanım adına kayıtlı olduğunu gördüm. Ancak zahmetli bir araştırma sonucunda güftenin Nigâr Osman Hanım'a ait olduğunu, aynı güfteyi Tatyos Efendinin Hicazkâr makamında, Leyla Saz Hanım'ın da Suzidil makamında bestelediğini öğrendim.